Saat 21.32 (birkaç saat öncesi)
"Yemek bu kadar ilgi çekici mi?" tepesinde dikilmeye devam ettiğim sırada bana bakmadan kafasını salladı.
"Sevişmek mi, yemek mi?" dediğimde boğazına takıldı lokması. "Yoksa sevişirken yemek mi?"
Öksürmeye başladı.
Tamam, belki başta yemek fikrini ben ortaya atmıştım ama Görkem o kadar sindire sindire yiyordu ki ben o bitirine kadar on kez daha yerdim muhtemelen. O yüzden şu an sataşıyordum.
Masadaki suyu alıp dudaklarına uzattım.
Başını yana çevirip peçeteye son kez öksürdü.
"Öksüren insana su uzatılmazdı, doğru."
Suyu kenara koyup elimi omzuna yerleştirdim. "İyi misin, avukat?" dudak bükerek sorduğum soruyla kafasını kaldırıp bana baktı ballarıyla. İyiyim manasında başını salladığında tebessüm ettim. "O zaman temel ihtiyaçlardan devam edelim."
"Yemek yemek gibi mi?" dudağının kenarındaki kahveyi parmağımla silip başımı salladım. Çatalı tekrar kavramaya kalktığında kalçamla masanın iletişimini kestim ve bir bacağımı sandalyenin diğer tarafına atarak kucağına oturdum. Onu omuzlarından ittirip sandalyeye tamamen yaslanmasını sağladığımda çatalı bıraktı.
Yere düşen metal sesiyle irkildim.
Evet, çatalı yere bıraktı.
Görkem çabuk adapte olup elini tişörtümün altına götürürken izledim onu sadece. Bana bakarak elini koca tişörtümün içine soktu. Tenime değen sıcaklıkla kasıklarına yaklaştım. Omzundan destek alarak kendimi sertliğine bastırdım.
"Düşündüm de," dedi ve elini yavaşça yukarı çıkardı. Göğsüme değen eliyle inleyerek kasıklarına sürtündüm huysuzca. Gözleri karardı. "Yemeğimin alternatifi sadece dokunmak olmamalı." diye kendi kendine konuşup ellerini tişörtümün eteklerine götürdü. Onu tek hamle de yukarı kaldırıp kafasını sokmaya alan açtı. Yüzünü tişörtün altına soktuğunda saçlarını örten kumaş parçasına baktım.
Aniden göğüslerimi yalamaya başladığında omuzlarına sarıldım. Düşecekmiş gibi hissediyordum.
Çıplak tenimde ellerini gezdirerek kalçalarımda durdu. Dikleştiğine emin olduğum göğüs ucumu dudaklarının arasına alırken beni de erkekliğine bastırdı.
Aynanda inledik.
Kafasındaki tişörtü boynundan da aşağıya doğru çekiştirdim. Verdiği soluğun her biri tenimde daha net yankı yaptı. Aldıklarını söylemiyordum bile. Alırken içimden çıktığını sanıp heyecanlanıyor, verirken girdiğini hissedip tahrik oluyordum.
Tuhaftı.
Gitgide büyüyen erkekliğine kendimi daha çok sürttüm. Dişlerini gezdirdiği göğüs ucum en az kadınlığım kadar sızlıyordu. Islandığımı saniyeler içinde daha net hissettim. Görkem ellerini o kadar fütursuzca vücudumda gezdiriyordu omzuna vurdum avuç içimle bir ara.
Tahrik olmuş olmalı ki yine ellerini kalçalarıma götürüp kasıklarımı kasıklarına çarptı.
"Avukat..." diye boğuk bir tonla konuştuğum an yavaşça durdu. Önce dudakları tenimde asılı kaldı, sonra elleri kalçama daha hafif bir baskı yapmaya başladı. Kaşlarım çatıldı.
"Sorun mu var?" dedim tişörtün üstünde ellerimi tutarak. Çıkmasını istemiyordum.
Bir şey demeden orada öylece kaldı. Benim buram buram yemek kokan mutfakta alıp verdiğim soluklarıma karşın o benim kokumu soluya soluya nefes alıp veriyordu. Bu da beni tahrik ediyordu. Nefesinin hâlâ tenime çarpmasından bahsetmek bile istemiyordum.