Selamlarrrr, umarım iyisinizdir. Beni soracak olursanız eh işte!Veee Arkadaşlar çok ciddi bir konuşma yapıyorum. İyi okuyun! Öhö! Öhö! Bu bölüm oylarda ve yorumlarda ciddi bir artış olmazsa artık yazmamayı düşünüyorum. Burayı çok seviyorum, yazmayı da çok seviyorum ama emeklerimin karşılığını gerçekten almıyorum ve bu durum beni üzüyor umarım emeklerimin karşılığını en azından bu bölüm verirsiniz keyifli okumalar.
"Savaş bey, rahatsız ettim kusura bakmayın ama önemli bir durum var." Dedi kapıdaki koruma hızlı hızlı konuşmuştu ve allah aşkına yine ne olmuştu? Yine ne olmuştu! "Ne oluyor?" dedi savaş, kaşları anında çatılmıştı.
"Etrafımızı sarmışlar savaş bey, çiftlikten çıkmamız mümkün değil"
"Ne demek mümkün değil?" dedi savaş, sakin kalmaya çalışsa da yüzüne yansıyan ifadeleri dolasıyla ne kadar sinirlendiği açıkça ortaya çıkıyordu. Savaş, kapıyı korumasının üzerine kapatıp hemen eline telefonunu alıp birini aramıştı.
"Kuzey, çıkabilirsiniz" telefonu açar açmaz karşıdaki kişinin sesini bile duymadan savaşın kuzey diyerek başlayan cümlesinden kuzeyle konuştuğunu anlamıştım. "Kaç kişiler?" dedi savaş, kuzeyin söylediklerini sabırla dinlemiş sonra cevap vermişti.
Savaşın telefon trafiği bitecek gibi durmuyordu. Çiftliğin etrafını saranlar bizim ekip miydi? Savaş kuzeyle ne konuşmuştu? Bunların hiçbirini bilmiyordum. Gruba girmem gerekiyordu ama kollarımı bağlamış savaşın telefon konuşmasının bitmesini bekliyordum.
"Ne demek gelemezler dede?" dedi savaş, konuştuğu kişi Cihan başarandı "yaşaması gerektiği için yaşıyor! Ölmesi gerektiğinde tekrar kendi ellerimle öldüreceğim zaten..." savaşın ilk defa dedesiyle böyle konuştuğunu görüyordum.
Savaş yaklaşık beş dakikadır Cihan başaranı dinliyordu. Hiçbir şey söylemeden, sadece dinliyordu. Cihan başaranın torununa ne dediğini bilmiyordum. Ama torunu, bu konuşmadan hiç hoşnut değildi.
"Dediğin gibi olsun" dedi savaş, sonunda konuşmuştu. Daha doğrusu Cihan başarana boyun eğmişti. Telefonu kapattı, merdivenlerdeydim dakikalardır onu izliyordum. İfadeleri karmaşıktı yanıma yürüdü ve ikinci basamağa oturdu.
"Kötü bir şey var değil mi?" dedim bende yanına oturmuştum. Evde oturacak yer kalmamış gibi merdiven basamağına oturmuştuk. "Tüm kumarhanelere baskın düzenlemişler..." dedi ağzım istemsizce açılmıştı ve "oha...yani neden?" dedim 'oha' dememin sebebi kesinlikle ekibin bu kadar ileriye gitmiş olmasıydı.
"Yüzlerce adamımız var. Hepsi gruplar halinde olaya müdahale etmeye çalışıyor ve hiçbiri buraya gelemiyor" dedi dakikalar içinde çökmüştü ve ben bunu ifadesinden anlamıştım aslında bazen savaşa bakmayı bilmiyordum. Aslında görmek istiyorsam ifadeleri çok açıktı. Savaş, yorulmuştu. Yorgundu, savaşacak gücü kalmamıştı.
"Etrafımızı sarmışlar ve amaçları Demir'i almak" dedi bu cümleyi kurarken arada soluklanmıştı "Dedem, Demir'i bırakmam konusunda çok ısrarcı" Cihan başaranın, savaşı neye ikna etmeye çalıştığı belli olmuştu.
"Ne yapacaksın?" dedim meraklı tavrımla, ben ona bakıyordum ama onun başı öne eğikti sırtındaki yük yüzünden olsa gerekti. "Bilmiyorum...hiçbir şey bilmiyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Nefes
Ficción GeneralGözlerini, yüzümden bir an olsun ayırmamıştı. Ürkmeye başlamıştım ama kendimden ödün vermiyordum. Karşımdaki adamı tanımak benim için güçtü bambaşka biriyle konuşuyor gibiydim. "Enkazına mı bakıyorsun?" dedi kısık sesle, çok uzun zamandır sesini duy...