bombalar kadar gürültülü

2.3K 250 151
                                    

Haftalarımı verdiğim bir gezi olmamasına rağmen oldukça yorgun bir şekilde dönmüştüm Muğla'dan. Enes abi kendi evine, Samsun'a dönmüştü. Muzaffer abi de gitmem gerekiyor ama bir hafta daha durayım demişti; bunun altında yatan sebebin Elçin olduğunu biliyordum. Ona açılacaktı kesin. İkisi için de çok heyecanlı hissediyor, bir türlü sabrımı dizginleyemiyordum.

İşler benim cephemde ise biraz daha karışmıştı şimdi. Hislerim köklendikçe içimdeki şeytan isyan başlatmak için her noktamı kışkırtıyordu. Ona koşmak isteyen bacaklarıma güç veriyor, ona sarılmak isteyen kollarıma yalvarıyordu. Aklım ise şeytana itaat etmeye hazırlanıyordu; hissediyordum. Büyük bir fırtınanın tam önünde durmuş sadece şemsiye tutarak hasar almadan kurtulmayı bekliyordum ancak biliyordum ki yıkıp geçecekti beni. Ne duvarım kalacaktı içimde ne yolum. Yine de artık bıkmıştım bu karmaşadan. Bırakacaktım iplerimi.

"Merhaba," dedim kapı açıldığında, bana bakıyordu. Geçmem için kenara çekildi. Anlaşılan o ki siniri geçmemişti daha.

"Hoş geldin," diye mırıldandı kapıyı kapatıp. "Sibel gelir şimdi ekmek almaya gitti. Geç sen." Salona adımladım. Ev yine anlayamadığım kokularla dolmuştu fakat yine de içinden o güzel mentol kokusunu çekip alabiliyordum. Koltuğun ortasına oturup çantamı da yanıma, yere koydum. Salaş ev hali bile kalbimi böylesine acıtabiliyordu; o güzel mavileri ne kadar özlediğimi baktıkça daha iyi fark ediyordum. Yanıma gelip biraz uzağıma oturdu ama yine de yakındık. Kalbim uzun bir aradan sonra, kaldı ki onun için üç gün çok yeterli bir uzunluktaydı, yeniden göğüs kafesimi delmek ister gibi atmaya başladı.

"Hâlâ öfkeli misin?" diye sordum ona dönüp. Siyah ne de güzel duruyordu üzerinde; sanki onun için var olmuş bir renkti. Sanki o can versin diye vardı.

"Belki," diye mırıldandı. "Bilmiyorum." Başımı sallayıp önüme döndüm yeniden. Yine ayarlarımı değiştiriyordu. Ben neye karar veriyorsam tam tersi bir yola giriyor, beni şaşırtıyor ve daha başlamadan yoruyordu. Parmaklarımla yüzümü sıvazladım. Kulağımdaki sancı azalmıştı fakat orada olduğunu hissettiriyordu hâlâ.

"Özledim seni," dedi sonra. Elim ayağıma dolanırken ne yapacağımı bilemedim. Omurgamdan aşağı haylaz bir ürperti geçti ağır ağır. "Yani zaten özlüyordum ama sanki," iç çekti. "Sanki uzaktasın diye belki bilmiyorum, daha dayanılmazdı."

Gözlerim gözlerine değdiğinde bir yerler yanıyor gibi hissettim. İçimde, dışımda, evrenin bir noktasında. "Ben de seni özledim," diye fısıldadım. Bunu beklemiyor olacak ki ifadesi dondu. Kapının açılma sesini duyduğum an boğazımı temizleyip oturduğum yerde dikleştim. Sibel elinde ekmek poşetiyle girdi salona. Üzerinde uzun kırmızı bir hırka vardı ve saçları ıslanmıştı.

"Yağmur mu yağıyor? Ben gelirken yoktu."

"Birden bastırdı anlamadım ben de. Hoş geldin Barış abi." Yanımdan geçip mutfağa gitti. Toprak hâlâ bakıyordu; dudaklarında seğiren bir gülümse ile birlikte. "Ellerimi yıkayıp hemen geliyorum."

O gittiğinde ne yapacağımı şaşırdım. Neden özledim demiştim ki? Neden bir anda böyle bir şey itiraf etmiştim? İçimde gezinen şeytan gülümseyip büyük, ateşten tacı başına geçirdi. Kazandığını söylüyordu; tahta geçtiğini söylüyordu. Fakat Toprak beni şaşırtarak hiçbir şey söylemedi. Utandığımı görmüş olmalı ki halime acımıştı demek ki.

"Bil bakalım ne oldu?" dedi Sibel yanıma oturunca. Kazağından yayılan yumuşatıcı kokusu çok güzeldi. "Asla tahmin edemezsin."

Dudaklarımı büzüp düşündüm. Bu kadar mutlu olduğuna göre ve benimle paylaşmak istediğine göre beni de alakadar ediyordu. "Güzel bir not aldığını umuyorum?" dedim gülerek. Ellerini çırpıp gürültülü bir şekilde güldü.

Cehennem Sonesi (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin