kalede kış

1.8K 217 168
                                    

Bütün duvarlarım çatlaktı; yedikleri darbelerle büyük çatlaklar almışlardı. Yıllarda sağlam tutmaya çalıştığım yosunlu duvarlarım, bir çift okyanus uğruna sallanıyordu artık. İçim çekiliyordu sanki. Ne vardı ki sevilmek istiyorduysam? Bu kadar yerin dibine girmem mi gerekiyordu? Böylesine çatlayıp, yüreğimden sızdırmam mı gerekiyordu?

"Al bakalım,"  Sevda anne bana üzerine bal sürdüğü ekmeği uzattığında teşekkür edip aldım. Şefkatin verdiği hasar ise bambaşkaydı. Ruhumu sarmak istiyordu fakat acıyan yerlerime ateş basıyordu sanki. "Hadi Ömür ye şu yumurtanı!"

Ömür, tatlı bir çocuktu. Kıpır kıpır olmasının yanında ağır başlıydı da. Yüksel abiye hiç benzemiyordu; konuşkan, şaka yapmayı seven, hiçbir şeyi takmayan bir oğlandı. Lise birinci sınıfta okuduğunu ve yatılı gittiğini biliyordum. Evde çalışmak çok zor oluyor, evde tıp kazanamam demişti. Şukufe patisiyle Yüksel abinin koluna dokundu; peynir istiyordu. 

"Kahvaltıdan sonra çözemediğim sorulara bakar mıyız?" diye sormuştu bana. Kimse dayak yemiş olmamla ya da çat kapı gelmiş olmamla ilgili soru sormamış, yorum yapmamıştı. Hatta öyle ki Sevda anne fazla mutlu olmuştu bile. Ahmet amca ise sinirli görünüyordu, Yüksel ona ne demişti bilmiyordum ama beni görünce biraz sinirlenmişti. Dayak yemiş olmamın ona dokunduğunu söylemişti Yüksel abi.

"Olur bakalım," dedim çayımdan yudumlamadan önce. "Çok mu?"

Tek gözünü kıstı ve: "Azıcık," dedi. "Sorun olur mu?"

"O yüzden sormadım." İşin aslı banyo yapmak istiyordum ama bunu nasıl rica edeceğimi bilmiyordum. Yüksel abiyle bakıştığımızda sanki anlamış gibi Ömür'ün kafasına bir tane şaplak attı.

"Nefes aldır be çocuk!" dedi. "Bir kalksın banyosunu yapsın kendisine gelsin. Kaçmıyor tıp fakültesi." Ona minnet duyuyordum. Ömür yalnızca omuz silkip kahvaltısına kaldığı yerden tüm hızıyla devam etti. 

"İstediğin kadar soru çözebiliriz," dedim tabağımdaki domatesi dürterken. "Bakma sen abine. Şimdiden sıkı tutmak lazım. Allah'ın bankacısı anlamaz bizi." Ömür kahkaha attığında Yüksel abi de sinirle güldü. Diğer yandan hâlâ Şukufe'ye peynir yediriyordu.

"Dedi çürük avukat," göz devirdim. Sevda anne kahvaltısını sabah Ahmet amca ile yaptığı için bizimle sadece çay içiyordu. Arada onun şefkatli bakışlarına denk gelip mahcup olsam da yine de mutluydum. Beni böyle sarmaladığı için mutluydum. "Benim günüm var bugün," dedi sonra. "Dolapta yemek var dünden acıkırsanız ısıtın yiyin."

"Akşam?" Ömür arkasına yaslandı sorup. 

"Akşam baban getirecekmiş bir şeyler uğraşamam bugün yemekle falan zaten."

"Ben arkadaşlarımla buluşacaktım ama?" dedi surat asarak. "Babam geç gelir."

Ufak bir marketleri vardı ve dokuzda kapatıyorlardı. "Yeter Şukufe," dedi Yüksel abi bıkkın bir sesle. "Git hadi." Ve kedi bunu anlamış gibi bir daha peynir istemedi. Bir çok insandan daha eğitimli diye düşündüm. Aklıma inceden Toprak sızıyordu. Ne yapıyordu diye merak ediyordum en çok. Ne halde olduğunu, beni özleyip özlemediğini, beni merak edip etmediğini. 

Ancak sonra def ettim bu düşünceyi kafamdan. Umurumda olmaması gerekiyordu artık. Bu halde olmamın tek sebebi oydu ve artık onu umursamamam gerekiyordu. Ancak sonra odadan telefonumun sesi yükseldi. Yüksel abiyle bakıştık. "Ben bakarım," dedi kalkıp. Oturduğum yerde ip gibi gerilirken kulağım odadaydı.

"Vereyim bekle,"  yüzü normal bir şekilde geldiğinde bile nefesimi tutmuş bekliyordum. "Elçin," dedi sonra yüzümdeki şok onu rahatsız etmiş olacak ki. Telefonu alıp kulağıma götürdüm.

Cehennem Sonesi (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin