kırık mezar taşı

2.5K 266 83
                                    

Okula başlayalı neredeyse bir ay olacaktı. Normal yalnız ve yıkılmış düzenimden sonra oluşturduğum bu stabil hayatıma alışmam ise hâlâ biraz zordu. Ne zaman ki Elçin ile ufak bir sürtüşme yaşasak beni bırakacağını düşünüp panikliyordum ancak sonradan her şey normale dönüyordu. Dipten geliyordum ben, benim için her şey zordu. 

Okula, derslere ve kütüphaneye ise tamamen adapte olmuştum çünkü tüm hayatımı ders çalışmaya adadığım için benim için asla zor değildi. Haftanın üç günü kütüphanede çalıştığım için o günler sistemim tamamen iptal oluyordu ancak diğer kalan günler, özellikle hafta sonları, tamamen kendimi kapatıp ders çalışıyordum. Kitaplarım notlarla dolu, defterlerim karmakarışıktı. Asla düzenli çalışmaya alışamamıştım; benim için ne kadar dağınık o kadar iyiydi. 

"Şu parti ertelenmeseydi iyiydi," dedi Elçin. Öğle yemeği yemiş, derslere girmek üzere binaya girmiştik. "Şimdi havalar bozarsa hiç olmaz."

"Hava zaten bozuk,"  dedim ve sanki bu söylediğimin üzerine tasdiklenmek ister gibi gök gürledi. İki gündür bardaktan boşanırca yağmur yağıyordu. "Olmasa daha iyi olmaz mı? Ne güzel işte."

"Saçmalama!"  neredeyse çığırmıştı. "Aşırı eğlenceli oluyor. Bazen hocalar falan da geliyor o zaman daha güzel oluyor tabi. Geçen sene hemen hemen bütün hocalar gelmişti. Çok kalmıyorlar ama işte, kibar insanlar. Ben olsam gitmem."

Benim öğrenci olarak da çok katılasım yoktu açıkçası. Yol ayrımına geldiğimizde durduk ikimizde. "Ne yapacaksın dersten sonra?" diye sordum. Benim kütüphaneye gitmem gerekecekti bu yüzden vaktim kalmıyordu. 

"Odadaki kızlarla alışverişe gideceğiz," dedi uzun tırnağı alnındaki bir noktayı kaşıyıp kızartırken. "Sonra da yurda dönüp ders çalışacağım. Hiç istemiyorum başım çatlıyor ama düzenlemezsen fena sıkışırım vize haftası."  Başımı sallayıp ellerimi ceplerime soktum.

"O zaman görüşürüz,"  dedim geri geri yürürken. "Çok kaptırma kendini."

"Merak etme ablan kontrollüdür," bunu söylediğinde kahkaha attım. Daha geçen hafta bir ton gereksiz şey alıp parasının dibini görmüştü. Elimi cebimden çıkartıp el sallamıştım ki Elçin'in yüzü değişti. Ne olduğunu soramadan birine çarptım. Kolu karnıma dolanırken irkilip hızla arkamı döndüm ve bedenimle iletişimi kesip ellerini ceplerine soktu. Klişe. Bu kadar klişe sadece dizilerde ve filmlerde olurdu. Hatta o kadar klişeydi ki, bunu lisedeyken sınıftaki kızların izledikleri Kore dizilerinde görüyordum. Ya da yerli yaz dizilerinde.

"Ö-özür dilerim hocam," dedim panikle. Mavileri ışıl ışıl bakıyordu yine. Kalbim zıplaya zıplaya uzaklaşıyordu sanki durması gereken yerden. Kafamı çevirip Elçin'e baktım o kaçmıştı bile; haindi. "Kusura bakmayın. Çok özür dilerim."

Gülümseyip başını önemi yok der gibi iki yana salladı. "Dikkat et," dedi hâlâ gülerken. Dudak kenarlarındaki kırışıklar ciğerlerimdeki oksijeni çekerken tek yapabildiğim büyülenmiş gibi bakmaktı. Kendimi tokatlamak istiyordum. Ne zaman göz göze gelsek, ne zaman aramızda bir konuşma geçse böyle taş kesildiğim için kendimden nefret ediyordum.  "Düşüp yaralanabilirsin. Ya da ufak birini ezebilirsin." Gülüşü bir ton ses kazandı ama ben sadece zorlukla tebessüm edebildim. 

"Haklısınız," diye mırıldandım parmaklarım çantamın ipini kavradığında. Bakışları ellerime düşüp geri gözlerime tırmandı. Bir ay olmasına rağmen onu gördüğüm zaman hissettiğim şeyleri hâlâ aşamamıştım. Gözlerime böyle bakmasına, bana böyle gülümsemesine, benimle konuşurken sesinin büründüğü o tatlı tona bir türlü alışamamıştım. "Önüme bakarak yürümeliydim."

Bir şey demedi ama gitmedi de. Onu arkamda bırakıp gidersem ayıp edeceğimi düşündüğümden ben de yerimden kımıldayamadım. "Nasıl derslere adapte olabildin mi? Kütüphane nasıl gidiyor?"

Cehennem Sonesi (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin