acıdan bayılmak

1.8K 219 345
                                    

"Bilmiyorum dedim!"  Sesim dairesinin içinde yuvarlanıp geri bana döndü. Öfkeden çıldırmış gibi bakıyor, beni korkutuyordu. Bir an önce buradan çıkmak istiyordum çünkü yeniden zarar verecek diye ölesiye korkuyordum. 

"Sana ne bok yemeye yazıyor o zaman?" Oturuyorduk. Hatta gayet iyiydi her şey; beni öpüyor, güldürüyor, benimle ilgileniyordu. Ancak sonra telefonuma mesaj geldi sınıftaki bir kızdan. Ne zaman kütüphaneye gideceğimi soruyordu Toprak bu mesajı görmüştü. Zaten sonra gözü dönmüş, delirmişti. 

"Bilmiyorum, Toprak! Bilmiyorum dedim neden üsteliyorsun? Aş bunları artık kimseye gidecek halim yok."  Salonun çıkışındaki duvara yaslandığımda elini, başımın yanında uzatıp duvara yasladı. Mavileri, artık korkunç görünüyorlardı. Onu ilk gördüğüm zamanki maviler değildi sanki. Kirlenmişlerdi. Ancak sonra düşündüm ki belki de zaten kirlilerdi; ben öyle kapatmıştım ki kendi gözlerimi, görememiştim. Ona duyduğum tarifi mümkün olmayan duygularımın filtresinden geçirmiştim belki onu.

"Beni aldatıyor musun?"  fısıldayarak sorduğu sorusu, tüylerimi diken diken etmişti. Parmakları gayet yavaş bir şekilde boynuma dolandığında beni orada öldüreceğini düşündüm, artık bittiğini düşündüm ancak o sadece boynumu kavramıştı. "Beni aldatıyor musun Barış?"

"Saçma saçma konuşmaya başladın yine," dedim elimi bileğine dolarken. "Lütfen böyle davranma beni korkutuyorsun."

Bu söylediğim onu gerçekliğe döndürmüş gibi durdu ve gözlerime baktı. "Seni çok zor elde ettim," dedi dudaklarını dudaklarıma sürterek. "Seni kaybedemem. Duydun mu? Seni çok seviyorum ve seni kaybedemem."

"Beni neden üzüyorsun o zaman?" diye sordum. Boynumdaki parmakları orayı okşuyordu usul usul.

"Özür dilerim bebeğim," dudaklarımı öptü. "Özür dilerim. Sadece kendimi kaybettim. Bir daha olmayacak."

O kadar çok söylüyordu ki! Bir daha olmayacak, aklım başımda değildi, gözüm döndü...

"Bir daha olmayacak," diye tekrarladım onu. Sonra kızarmış dudaklarını benimkilere örttü. Beynimde çakan her şimşek, içimde yanan her ağaç, ciğerlerimi tıkayan her oksijen parçası ona tav oluyordu. Razı geliyorlardı, olsun diyorlardı ancak mantığım biliyordu ki bu tehlikeliydi. Beni tüketiyordu Toprak. Sanki tenimde gezinen dudakları oradan bütün ömrümü çekiyordu. 

"Seni çok seviyorum," diye mırıldandı çenemi, oradan boynumu öperken. Ben ona henüz onu sevdiğimi söylememiştim. Bir şekilde, söyleyemiyordum. Dilim bunu ona itiraf etmeye varmıyordu sanki. Parmakları üzerimdeki gömleğin düğmelerini çözdü hızlıca. Çıplak kalan tenim üzerinde gezindi yanan avuçları.

"Lütfen iz bırakma," dedim  zorlukla. "Lütfen."

"Neden?" Doğrulup yüzüme baktığında, aslında öfkesinin onu terk etmediğini gördüm. "Herkesin senin sevgilin olduğunu bilmesinde ne sakınca var? Sıkıldım sana itiraf gelmesinden."

"Olayı çarpıtma! Canım acıyor, lütfen iz bırakma."

Değildi, canım acımıyordu. Sadece yurda gidip aynaya bakınca kendimden tiksinmemi sağlıyordu. Ona boyun eğip onu kabul ettiğim için canım acıyordu. Olayı büyütmedi ve bedenimi öpmeye geri döndü. Zevk her zaman vardı. Teninin tenim üzerindeki dansı, ondan korksam bile hâlâ aklımı uçuracak kadar zevkliydi. 

"Kimsenin önünde böyle diz çökmeyi arzulamadım," dedi gerçekten de dizleri üzerinde, önüme çökerken. Bunu daha öncede yapmak istemişti ancak durdurmuştum. O zamanlar henüz içindeki şeytanı görmemiştim, ondan epey utanıyordum. Engel olmak için uzattığım ellerimi havada yakaladı. "Bu sefer değil," dedi sonra. "Bu sefer engel olma bırak." 

Cehennem Sonesi (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin