özel2: tenimdeki karıncalar

1.2K 107 10
                                    

Önce burayı bi okuyun lütfen. Geçen bölüm barış'ın toprak konusunu açma sebebi birkaç okuyucunun onu merak etmesiydi. Yani ben kasıtlı bir şekilde öyle yazdım yüksel'in toprak'tan bahsedecek hali yok sonuçta. Barış'a kızıyosunuz, nefret edip sövüyorsunuzz ama ben buna üzülüyorum açıkçası. Aslında inanın bu konu hakkında çok fazla şey konuşmak istiyorum çünkü barışın bazı yaraları aslında benim yaralarımın yansıması. Toprak aslında benim hayatımda var olmuş biri ve bunun nasıl hissettirdiğini gerçekten hissederek yazmıştım. Barış'ın hayatı kolay bir hayat değildi. Kimsenin hayatınız boyunca elinizden tutmadığını düşünün; elinizin varlığını unutabilirsiniz.

Neyse demem o ki barışı sevin, barışı anlayın ve ona kızmayın. Toprak konusu da bir daha açılmayacak sadece dediğim gibi birkaç okuyucu sormuştu onları kırmamak için şöyle üstünden bahsediverdim. Keyifli okumalar. Oy ve yorumu bol tutalım <3

--

Hayatın koca bir sürpriz yumurta olduğunu biliyordum artık. Pastanın üzerindeki dilek aktive edici bir mumdu ya da. Semaya açılan el, gönülden geçen bir dua. Şimdi düşündüğüm zaman biliyordum ki benim kalbim aslında hep yalvarış içerisindeydi. Ben onu duymasam da, görmesem de öyleydi.

"Şundan da ye oğlum bak süzülmüşsün vallahi! Hiç bakmıyor bu oğlan hiç!"

Ben gülerek tabağımdaki dolmamı ikiye bölerken Yüksel kolunu oturduğum sandalyenin arkasına atıp ofladı. Hiç boş kalmayan tabağım bana en sonunda mide fesadı geçirtecekti ancak yine de yemezsem biliyordum ki Sevda anne çok üzülecekti.

"Anne," dedi sakin bir sesle. "Biz buradan gideli iki hafta oldu ve iki hafa içerisinde bile yedi yüz gram aldı."

"Hassas tartı mısın kanka sen?" gözlerimi devirdim ona. "Almadım ayrıca. Kas onlar."

Elini uzatıp minicik(!) çıkmış göbeği iki parmağı arasına sıkıştırıp güldü lokmasını sakince çiğnerken. "Aynen abisi bak kas, taş gibi kas hem de."

"Çek pis elini," dedim elini itip. Sinirimi bozmuştu. Kendi bedeninde bir gram yağ yoktu; aslında ben de iyi idare ediyordum ancak sonradan yaptığım tek spor onunla sevişmek olarak kalmıştı. Bazen hızlı ve dakikalar içerisinde, bazen saatlere bölerek; yavaş yavaş, aşkla. Yüksel neşeyle kıkırdarken Sevda anne de gülüyordu. Ahmet baba ise Şukufe'yi daha fazla yoğurt yememesi gerektiğine ikna etmeye çalışıyordu ancak bu epey zorluydu. İyice bidon gibi olmuştu Şukufe ve Yüksel, onunla yarıştığıma dair sürekli benimle dalga geçiyordu.

"Ömür gelir yarın sabah," dedi Sevda anne hâlâ mutlu mutlu bizi izlerken. "Şöyle güzel bir kahvaltı yapalım hep birlikte. Sen de kal bey," eşine söylediğinde Ahmet baba sadece başını salladı.

"Bu kızı bir veterinere götür yarın Yüksel, obez oldu. Durmadan yemek istiyor."

"Zararı olmaz Barış da sürekli bir şeyler yemek istiyor ve yiyor da. Bak kaslı ama."

Bir kere daha gözlerimi devirdiğimde masada herkes gülüyordu benim dışımda. Ona ters ters bakmaya çalıştım ancak o kadar güzel ve parlak bakıyordu ki bu imkansızdı. Kendimi tutamayıp güldüğümde göz kırpıp önüme kendi tabağındaki kuru patlıcan dolmasını koydu. O da çok seviyordu ancak benim tabağıma bırakmış olması beni daha fazla güldürmüştü. "Bu şekilde affedeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun."

Masaya dirseklerini yaslayıp bana eğildi biraz. "Yok ben annemden daha büyük parça isteyecektim, bu küçük ya ondan koydum sen ye diye."

Diyecek hiçbir şeyim yoktu ona. Bazen beni delirtene kadar dalga geçiyordu benimle ve şimdi de ona resmen zevk veriyordum tepkilerimle. Önüme koyduğu büyük dolmayı bölüp yarısını onun tabağına bırakırken "Elçin'e gidelim diyoruz," dedim Sevda anneye dönüp. "Haftaya falan. Gelir misin sende?"

Cehennem Sonesi (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin