final: son sone

2.7K 231 206
                                    

Final partı, bol bol yorum isterim:") Keyifli okumalar:*

--

4 sene sonra, Ekim-

Yağmur bastırmadan eve varabildiğim için şanslıydım çünkü hiç ıslanıp üşümek istemiyordum doğrusu. Apartmanda içeri kendimi attığımda merdivenleri koşarca tırmandım. Çok aç ve çok yorgundum; üstelik bakmam gereken birkaç dosyam olduğu için de epeyce heyecanlıydım. Cebimdeki anahtarı çıkartıp kapı deliğine yerleştirdim. Yüksel evde miydi bilmiyordum o yüzden zili bekleyemeyeceğimi biliyordum. 

Eve girdiğimde beni karşılayan harika yemek kokusuydu. "Çok açım çok açım," mırıldana mırıldana üzerimdeki çıkartıp portmantoya astım. "Ben geldim," diye seslendim içeriye. Biriyle konuştuğunu duyuyor ama seçemiyordum. Önce banyoya geçip ellerimi yıkadım ve ardından nihayet yanına gittim, mutfağa. Salata yaparken diğer yandan Sevda anneyle görüntülü konuşuyordu.

"Geldi," dedi bana bakıp gülümserken. "Hoş geldin. Geç kaldın bugün?"

Ne pişiriyor diye bakmak için ocağa geçtim. "Trafik," diye yanıtladım onu kısaca. "Çok acıktım ya ne yaptın?"  Ocakta sadece çorba vardı.

"Fırında dedi," fırında da makarna vardı tavuklu. Yanına geçip telefonu aldım elime. Sevda anne gülerek bana bakıyordu. 

"Naber kız? Aramıyorsun beni hiç hep oğlunu arıyorsun!"  masaya oturup telefonu da vazoya sabitledim. Aslında beni, Yüksel'i aradığından daha çok arıyordu ama böyle yakınmak hep hoşuma gidiyordu. O da gerçeği bildiği için tatlı bir kahkaha attı. 

"Hayta seni, öğlen aradım daha!" güldüm ben de. "Ah yavrum şu yüzünün haline bak çökmüş süzülmüşsün!" Başlıyordu yine. Yüksel göz devirip buzdolabına giderken ben de güldüm yalnızca. "Ahmet bu çocuk bakamıyor Barış'a. Gidip getirelim bu oğlanı biz olmayacak böyle!"

"Abartma be kadın," diye seslendi Yüksel arkamdan. "Beş kilo aldı beş! Küçük ayı yavrularından biraz hafif sadece."

Ona dönüp kaşlarımı gerçekten mi diye kaldırdığımda sadece gülmüştü. Ben okulumu bitirmiş staja başlamıştım; Yüksel bir bankada çalışıyordu. Neredeyse bir yıl olacaktı biz ayrı eve çıkalı. Askerden döner dönmez bu konuyu açmıştı ve Sevda anne üzülse bile çok itiraz etmemişti. Zaten sonradan sonraya, bir şeyleri anladıklarına da emindim çünkü artık evlilik konusu açılmıyordu bile. Yine de farklı davranmadıkları için mutluydum. 

"Ne zaman geleceksiniz?" diye sordum. Aynı şehirdeydik aslında ama ayrı evlerdeydik. "Benim canım tatlı istiyor şu yaptığın çikolatalı var ya hani ondan."

"Yapar getiririm oğlum yarın, ayıp ediyorsun!"

Her hafta olmasa bile iki haftada bir mutlaka görüşüyorduk. Ahmet baba dükkanını büyüttüğü için daha fazla meşgullerdi artık. Ömür ise üniversite okuyordu; hedeflediği gibi tıpı kazanmıştı. O kadar monoton bir hayatım vardı ki buna şaşırıyordum. Yine de huzurum ve mutluluğum kedi gibi ayaklarımın dibindeydi. Biraz daha konuşup telefonu kapattığımda Yüksel salatayı bitirmiş, kalçasını da tezgaha yaslamış beni izliyordu. "Ne?" sordum gülerek. Ayağa kalkıp ona doğru ilerlediğimde başını hiç der gibi iki yana salladı. 

"Yemekten önce tatlı olmaz," diye fısıldadı dudaklarıma ama beni çoktan tezgahla arasına almıştı bile. Öpüşüne, dokunuşlarına aynı sıcaklıkla tepki veriyordum. Üzerimdeki ince kazağı çıkartmak için parmakları ulaşmıştı ki bu sefer benim telefonum çalmaya başladı. 

"Boşver," dedim ama o geri çekilmişti bile. Arayan tabii ki Elçin'di. Masaya oturup aramasını yanıtladım. 

"Zaten ne zaman istediğim oldu ki!" diye bağırıyordu ve muhtemelen muhatabı da Muzaffer abiydi. Bir süre, ikimizde, Elçin'in bağırıp ağlamasını dinledik. Ekran boştu  ve eminim ki Muzaffer abi onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Mezun olduktan yarım sene sonra nişanlanmış, birinci yılda da evlenmişlerdi. Ve şimdi karnı burnundaydı. 

Cehennem Sonesi (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin