Bölüm 40: Godfather

484 64 27
                                    


Avengers merkezinde büyük bir hazırlık yapılıyordu. Demir Lejon sonunda bir iz bulabilmişti. Tony'nin zırhlarından biri Karssno'yu tespit etmişti. Onu takip ederek bir yer altı binası bulmuşlardı. Yerin üstünde sadece iki katı vardı. Dark Room'un burda olduğunu düşünmemek aptallık olurdu. Bu baskının son olmasını istiyordu herkes. Red Room ve Dark Room'un tamamen kökünü kazımak istiyorlardı.

Alexie spor salonuna girdiğinde kum torbasına tekme atan Lena'yla kesişti gözleri. Genç kadın bu baskın olayını fazlasıyla ciddiye almıştı. Durmadan antreman yapıyordu. Alexie onun sağlığı için endişeleniyordu. Ama bir şey demeye çekiniyordu. Lena son zamanlarda çok dengeli davranmıyordu. Neler yaşadığını bilmeden ona destek olmaya çalışıyorlardı.

Alexie: Biraz dinlenmen lazım.
Lena: Dinlenmek istemiyorum baba.
Kızıl adam derin bir nefes verdi. Kızının yanına gidip havada duran bacağını tutarak pozisyonunu düzeltti. Bu şekilde tekmeleri daha da etkili olmuştu.
Alexie: Saatlerdir antreman yapıyorsun.
Lena: Hiçbir zaman yeteri kadar antreman yapamazsın. Bedenim artık hareket etmeyene kadar devam edeceğim.
Alexie: Baskına katılamazsın o zaman.
Lena: Lütfen, ben bir süperaskerim. İyileşmem yarım gün bile sürmez.
Onu bu şekilde ikna edemeyeceğini anlamıştı Alexie. Lena inatçıydı.

Natasha: Hala burda mısın?
Lena gözlerini birkaç saniyeliğine odaya giren annesine çevirdi. Annesi bir saat önce gelip odasına gidip dinlenmesini söylemişti. Lena bunu dinlememişti.
Lena: İkinize de söyledim, dinlenmek istemiyorum.
Bu defa iki ebeveyn de derin bir nefes vermişlerdi. Kızları inatçılığını onlardan almıştı ama uğraşılmasının bu kadar zor olduğunu bilmiyorlardı. Natasha, Avengers'ın kendisiyle nasıl baş ettiğini düşündü. Yine de aklına bir şey gelmiyordu. Avengers'ın birçok üyesi Black Widow'dan çekiniyordu.

Friday'e, Natasha'nın yerini soran Clint aldığı cevapla spor salonuna gitmişti. İçeri girmeden kapıdan izlemeye başladığında Natasha ve Alexie'nin, Lena'yı dinlenmeye ikna ettiğini gördü. Gülümsemişti. Bu işi nasıl yapacaklarını bilmiyordu ikisi de.

İçeriye adımladığında üç süperaskerin de onun orda olduğunu bildiğinin farkındaydı.
Clint: Lena, ok atış antremanı yapmak ister misin?
Kobalt mavisi gözleri Clint'e dönmüştü ilgiyle. Clint yüzündeki gülümsemeyi koruyordu.
Lena: Eldivenlerimi alıp geliyorum.
Kum torbasına son bir tekme attıktan sonra yerdeki havlusunu da alarak spor salonundan çıktı Lena. Natasha ve Alexie ise Clint'e bakıyorlardı. Sarışın adam bunu nasıl becermişti?

Clint: Ona "dinlen" derseniz dinlenmez. Daha az yorulacağı bir aktivite önemeniz lazım. Özellikle başından ayrılmayan iki ebeveyini varsa.
Alexie: Kabul edeceğinden nasıl bu akdar emindin?
Clint: Nat'ın ilk S.H.I.E.L.D. zmanalarında onu da spor salonundan çıkaramazdık. Bir tek atış antremanı yapmayı teklif ettiğimde benimle gelmeye ikna olurdu. Ordan sonra birlikte yemek yerdik ve film izlerdik. Annesin kızı...
Sarışın adamın açıklamasıyla Alexie gülümsemişti. Bu tam da tanıdığı Natasha'ydı. Ama Natasha'nın kaşları çatılmıştı.

Natasha: Clint Barton, sen tam bir orospusun! O yüzden mi atış antremanı yapıyorduk?!
Clint: Nat nerdeyse her defasında yemeğine iddaya giriyorduk ve ben kaybediyordum. Kaybedeceğimi bildiğim bir iddayı neden oynayayım?
Natasha: Sen piç herifin tekisin!
Arkadaşının omzuna sert bir yumruk atmıştı. Aslında bu durum hoşuna gitmemiş değildi. İlk S.H.E.L.D.'a katıldığında aklında kendi canına kıymak bile vardı. Clint olmasa şu ana kadar hayatta olamayabilirdi. Dostu her daim onu kollamış ve sağlıklı kalmasını sağlamıştı.

Clint: Vurmasana be kadın! Ben gidiyorum, Lena ile girecek bir iddam var.
Natasha'ya sahte bir trip atarak spor salonundan çıkmıştı. Kızıl akdın ise onun arkadaından gülümsemekle yetinmişti.
Alexie: Ebeveyinlik işinde Clint'in bizden daha iyi olması tuhaf değil mi?
Natasha: O piç herifin dahil olduğu her şey tuhaftır.
Alexie: Lena ile gayet iyi anlaşıyorlar.
Natasha: Kendisini Lena'nın vaftiz babası ilan etti. İşin komik kısmı Lena da buna karşı çıkmıyor.

Bu herkes için çok normal bir olaydı. Clint Barton kendisini Lena'nın vaftiz babası ilan etmişti. Natasha'nın çocuğunun vaftiz babasının kendisinden başka kimse olmayacağını söyleyerek diğerlerini susturmuştu. Tony bir vaftiz baba olacaksa kendisi de olabileceğini ve çoktan iki çocuğu olmasıyla bunun çok daha akıllıca bir seçim olacağını söylemişti. Ama Clint'in bezdirici tavırları onu bile yıkmayı başarmıştı. "Vaftiz Babalık" onurunu bu şekilde kazanmıştı Clint.

Alexie: Lena'nın burdakilerle bir bağı olmasına seviniyorum aslında.
Natasha: Beni de mutlu ediyor, burayı evi gibi görmesini istiyorum. Red Room hiç birimiz için bir ev değildi.
Alexie: Natalia, ben ciddiyim. Lena'nın Clint, Wanda, James ve Peter ile kurduğu bağlar çok derin artık. Viktor ve Yelena ie her daim hayatında zaten. Bu onu mutlu ediyor.
Natasha merkez içinde gördü küçük saheleri düşünmeye başlamıştı. Lena artık daha iyiydi. Wanda'ya bale öğretiyordu ve her günü birlikte geçiriyorlardı. Bucky, bir abi gibi her anında yanındayı. Alexie orda değilse Lena'yı korumak için tüm duyularını açık tutuyordu. Clint zaten bir vaftiz baba olarak Lena'dan gözünü ayırmıyordu ama onunla birlikte gülmek de saırşın adamın favorilerindendi. Yelena, Lena'nın teyzesiydi. Yelena'yla eğlenmek, antreman yapmak ve daha bir çoğu Lena'nın zaten çocukluğundan kalan alışkanlıklarıydı. Viktor, Lena'nın en yakınlarından biriydi. Her gün konuşmuyorlardı belki ama birbirlerinin neye ihityacı olduğunu en iyi bilen kişilerdi. Peter ise Lena'nın komfor alanının dışında birisiydi. Eskiden tanıdığı birisi değild, Wanda gibi sakin değildi ve Clint gibi absürt değildi. Lena'nın onunla olan bağı diğerlerinden biraz daha farklıydı, daha karışıktı...

Natasha: Sen de farkındasın dimi?
Zümrüt yeşili gözlerini Alexie'ye çevirmişti. Alexie yüzündeki buruk bir gülümseme ile başını olumlu anlamda salladı.
Alexie: Küçük kızımız aşık oluyor...
Bir anne ve baba çocuklarını anlardı. Lena'nın kime aşık olduğunun ikisi de gayet farkındalardı. Alexie bir baba olarak bu durumun kıskançlığını yaşasa da kızının büyüdüğünü kabullenmeye çalışıyordu.
Natasha: Tarih kendisini tekrar ediyor. Başka bir aşk üçgeni. İki Rus ve bir Amerikalı, yine...
Alexie kısaca gülmüştü. Tarihin tekrar etmesi komikti gerçekten. En azından kızları ikisinin de çektiği acıları çekmeyecekti.

Natasha: Çok güzel seviyorsun Alexie. Benim karşılık veremediğim bir aşk... Ama çok güzel bir aşk.
Alexie: Karşılık vermesen de olur Natalia, ben seni hep severim.
İkisinin de yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Natasha ne kadar şanslı olduğunu düşündü, Alexie gibi bir adamla dost olmak onun en büyük şanslarından birisiydi. Hiçbir zaman pişman olmamıştı bu dostluktan. Tıpkı kızının babasının Alexie olmasından da asla pişman olmayacağı gibi. Alexie ise Natasha'yı düşündü. Sevgisine karşılık alamayacağını başından beri biliyordu. Kendi kendisine yapmıştı bütün bunları. Natasha'ya aşık olmaktan hiç pişman değildi. Onu sevmediği için Natasha'ya kızgın da değildi. Hayatı kontrol edemezlerdi.

Clint ve Natasha'nın dostuğu en sevdiğim şeylerden birisi olmuştu tüm MCU boyunca. Buraya eklediğime o kadar memnunum ki. Ayrıca Clint ve Lena'nın tuhaf vaftiz baba-vaftiz kız/tuhaf dayı-yiğen ilişkisina bayılıyorum bence aşırı iyi.

Ayrıca Natasha ve Alexie'nin ilişkisi de bence aşırı iyi. Birbirlerine saygı duyuyorlar ve birbirlerinin her daim dostular. Bu durum Lena'yı da olumlu etkiliyor bence.

Red WidowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin