Stay Alive

1.5K 161 214
                                    

"Polisle görüştünüz mü?"

"Durumu nasıl?"

"Kasıtlı olduğu çok belli! Kim yapar böyle bir şeyi?"

Gözlerim karşımdaki tabelanın üzerindeyken, çevremdeki sesleri duyuyor ancak algılayamıyordum. Yüzüm ağlamaktan şişmiş ve gözlerim kan çanağına dönmüşlerdi. Boğazımdaki yumru öylesine güçlüydü ki yutkunamıyordum. Göğsüm sıkışıyor, aldığım soluklar bana asla yeterli gelmiyorlardı. Burnumu sertçe çektim ve göz yaşlarım yanaklarımdan süzülmeye devam ederken dudaklarımı araladım.

Sessizdim.

Haberi aldığım ilk anda kopardığım kıyamete nazaran, şu anda son derece sessizdim. Gözlerim yalnızca tabeladaki harflerin üzerinde geziniyor ve oturduğum yerde sessizce göz yaşı döküyordum.

Çaresizdim.

Çaresizlik... Bu his berbattı. Elimden onun için hiçbir şey gelmiyordu. Burada böylece oturup beklemekten başka hiçbir şey yapamıyordum.

"Jimin... Hadi birazcık su iç."

Hemen yanımdan gelen titrek ve nahif ses, gözlerimi kırpıştırarak üzerinde "ameliyathane" yazan tabeladan çekip oraya dönmeme neden olmuştu. Taehyung, zarif parmaklarının arasında tuttuğu karton bardağı bana uzatıyordu. Gözleri dolu doluydu. Ancak zorlukla gülümsemeye çalışarak bana bakıyordu. Ruhsuz bakışlarım bir süre onun yüzünde amaçsızca dolandıktan sonra tekrar ameliyathane kapısını buldu.

Sessiz kaldım.

Tıpkı son iki saattir yaptığım gibi sessiz kaldım ve durmak bilmeyen göz yaşlarımla çığlık çığlığa haykırdım.

🎼

-6 saat önce-

Yoongi dudak kenarlarını sarkıtarak, üzgün bir ifadeyle elindeki kovaya bakıyordu. Kovanın içinde sadece üç tane balık vardı. Üstelik pek etli oldukları da söylenemezdi. Onun bu çocuksu hâline gülümsedim ve babamın sandalyesini ittirmeye devam ettim.

Sabahın erken saatlerinde açılmıştık ve güneşin batmasına yakın da geri dönmüştük. Yoongi uzun uğraşlarına ve sabırla beklemelerine rağmen istediği sayıya ulaşamamıştı. Onun bu tatlı hırsı beni oldukça eğlendirmişti. Ailemle birlikte hayatımın en güzel gününü yaşamıştım.

"Anlaşılan balık tutmak pek sana göre değilmiş enişte."

Yoongi zile bastığında Hoseoklar da çoktan bize yetişmişlerdi. Onun söylediği beni gülümsetirken Yoongi'ye derin bir nefes verdirmişti. Annem kapıyı aralayıp, şaşkın bakışlarını üzerimizde gezdirdi.

"Oğlum! Erken geldiniz. Gelmeden önce arasaydınız keşke. Evde ne yeşillik var ne limon... Yakalayabildiniz mi bir şeyler?"

Babam Yoongi'nin kovasına uzanıp elinden aldı ve kucağına koydu. Keyifli bir sesle "Yoongi oğlum bereketli geldi hanım. Bak, kovayı doldurdu neredeyse!" dedi.

Yoongi şaşkın bakışlarla babamı izlerken, gözlerini kırpıştırarak bir anda dolmuş olan kovasına bakıyordu. Benim gözlerim ise yere, sandalyenin kenarına bıraktığı babamın kendi kovasına takılmıştı. İçerisinde yalnızca iki tane balık kalmıştı. Biz konuşurken kovasındaki balıkları Yoongi'nin kovasına aktarmış olmalıydı. Babamın yaptığı bu hareket, içimi sımsıcak bir duyguyla kaplamıştı.

"Aferin oğlum aferin! Verin onları bana da hemen temizlemeye başlayayım. Akşama anca hazır olur zaten."

Annem gülerek elimizdeki kovaları alıp içeri girdiğinde, diğerleri de onu takip etmişti. Tam babamı içeri girdirmek üzereyken Yoongi kolumu tutup beni durdurdu. Kafasını bana doğru eğdi ve boğuk sesiyle fısıldayarak konuştu. Soğuk havanın etkisiyle dudaklarının arasından süzülen buhar, içime derin bir nefes çektirmişti.

The Pianist | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin