Butterfly

4.2K 497 471
                                    

Utançtan Bay Min'in yüzüne doğru düzgün bakamadığım bir yolculuğun ardından sonunda ulaşmak istediğimiz yere gelmiştik. Min Yoongi, arabayı devasa büyüklükteki bir binanın karşısında durdurdu. Binanın önü kalabalıktı. Birbirinden lüks araçlar sürekli olarak gelip gidiyordu. Bir grup-muhtemelen magazinciler ve muhabirlerdi-ellerindeki makinelerin flaşlarını patlatarak bu gösterişli geceye eşlik ediyordu.

İrice açtığım gözlerimi önümdeki manzaradan çektim ve sertçe yutkunup Bay Min'e döndüm. Onun koyu irisleri ise zaten benim üzerimdeydi. Bir elini direksiyondan çekmeden bedenini hafif bana doğru çevirmişti. "Bay Min...Ben-"

Devam etmeme izin vermeden derin bir nefes aldı. Yanımdaki camdan kısaca binanın önüne baktıktan sonra gözleri tekrar beni buldu. "Arka taraftaki otoparktan girsek daha iyi olacak." dedi. Arabayı çalıştırıp direksiyonu yola çevirmeden önce yüzünü buruşturdu ve ekledi. "Flaşlar gözümü alıyor."

Oysa buradaki flaşlardan tonlarcasını gördüğüne adım kadar emindim. Yüzümde oluşan gülümsemeyi saklamaya çalışarak dudaklarımı birbirine bastırdım. Evet, binayı gördüğüm anda fazlasıyla gerilmiştim. Ancak yanımdaki adamın bu düşünceli tavırları, kalbimin sıcacık olmasını sağlıyordu.

Binanın arkasından otoparka girdikten sonra arabadan inip, en az bina kadar lüks ve geniş bir asansöre bindik. Gergince parmaklarımla oynarken, aynı zamanda Bay Min'in bakışlarını da üzerimde hissediyordum.

Kafamdaki şapkayı usulca çıkardım ve arkamı donüp aynadan kendime baktım. Parmaklarımı, şapkayı çıkarttıktan sonra hafif dağılmış olan sarı saçlarımın arasına daldırarak düzeltmeye çalıştım. O sırada gözlerim iç sesime ihanet edip, aynadan doğruca Bay Min'in gözlerini buldu. Paltosunun önünü açmıştı ve ellerini siyah kumaş pantolonunun ceplerine sokmuştu. Sırtı ise asansörün altın rengi demirlerine yaslıydı. Koyu irisleri yüzümü en ince ayrıntısına dek incelediği sırada asansör en üst kata gelince durdu ve kapıları iki yana doğru açıldı. Aynı anda kulaklarımı yoğun bir konuşma sesi doldurmuştu.

Asansörden çıktıktan sonra Bay Min'in arkasından çekinerek de olsa ilerlemeye başladım. İçerisi o kadar kalabalıktı ki, her yer insan kaynıyordu.

Katın neredeyse her köşesine masalar yerleştirilmişti. İnsanlar ise kümeler halinde masaların çevresinde toplanmış, alkollü olduğunu tahmin ettiğim içeceklerini yudumluyordu. Bununla birlikte, özenle süslenmiş masaların üstünde adını bilmediğim birçok atıştırmalık da yer alıyordu. Garsonlar ellerindeki tepsilerle insanların isteklerine yetişmeye çalışıyordu.

Bay Min, cam kenarına yakın boş bir masaya doğru ilerledi. Masanın önüne gelince durdu ve bir elini belime götürüp beni masaya yaklaştırdı. Aniden belimi bulan kemikli parmakları hissettiğim anda tüm uzuvlarım titredi. Ve yine adımın Park Jimin olduğu kadar emindim ki, Min Yoongi bunu tüm hücrelerine kadar hissetmişti.

"Ah, Bay Min! Sizi burada görmek ne kadar güzel!"

Karşıdan gelen adam Bay Min'e seslenerek masanın önünde durdu ve bir elini ona uzattı. Min Yoongi ifadesiz bir suratla adamın eline baktıktan sonra belimdeki elini usulca çekip adamın elini sıktı. Sanki, bunu yapmaktan hiç memnun değilmiş gibi görünüyordu.

Adamın gözleri kısaca beni bulduktan sonra, Bay Min hiçbir şey söylememiş olmasına rağmen konuşmasına devam etti.
"Uzun süredir ailenizin etkinliklerinde sizi göremiyorduk. Bu gece siz çalacakmışsınız, doğru mu?"

Bay Min sıkıntıyla derin bir nefes verdi. Gözlerini etrafta dolaştırırken "Son zamanlarda oldukça meşgulüm, ve evet, bu geceye piyanomla eşlik edeceğim." dedi. Son cümleyi söylerken gözlerini adamın yüzüne sabitlemişti.

The Pianist | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin