The Most Beautiful Moment in Life

3.8K 460 132
                                    

Elimi kapının kenarına yaslayıp gözlerimi kırpıştırdım ve kendime gelmeye çalıştım. Bahçeye çıkıp, tökezleyerek de olsa, geldiğim yolu geri yürümeye başlamıştım. Göz yaşlarım son bir saattir durmaksızın akmaya devam ediyordu. Gözlerimin içinin neredeyse kan çanağına döndüğünden emindim. Bahçeden çıktıktan sonra caddeye doğru yürüdüm. Yüzümü buruşturup hıçkırıklarımın serbest kalmasına izin verdim. 

Namjoon Hyung'un sözleri kulaklarımda çınlamaya devam ederken nereye yürüdüğümü bile bilmiyordum. Dağılmıştım. Tam anlamıyla dağılmıştım. Sanki kalbimi bin bir parçaya bölmüşler gibi hissediyordum. Omzuma çarpan birini hissettim. Biraz geriye doğru savruldum ama umursamadım. Arkamdan söylenmelerini duyabiliyordum ancak etrafımdaki seslerin hiçbirini algılayamıyordum. Adımlarım düzgün değildi. Göz yaşlarım yüzünden önümü göremiyordum.

Bir damla daha yanaklarımdan çeneme doğru süzülürken sertçe yutkundum. Nefes alamıyordum. Boğazıma sanki kocaman bir yumru oturmuştu. "Min Yoongi, onunla yedi yaşındayken tanıştığımızı sana zaten söylemiştim. Ancak bir yetimhanede tanıştığımızı söylemedim." 

Aklıma, onunla röportaj yaptığım ilk gün geldi. 

"Peki, böyle bir yeteneğiniz olduğunu nasıl keşfettiniz?" 

"Ben değil, müzik öğretmenim ve annem keşfetti."

"Peki ya aileniz? Sizinle gurur duyuyor olmalılar?"

"Bunu ne yazık ki bilemiyorum."

Dudaklarım iki yana doğru kıvrıldı ve gözlerimdeki yaşlar hızını arttırırken kendi kendime acıyla güldüm. Koca bir aptaldım. Nasıl anlayamamıştım? Sözlerinden anlayamamıştım. Peki ya gözleri, gözleri bana öyle bakarken, onları nasıl görememiştim? Ruhu bana haykırırken, onu nasıl duyamamıştım? 

"Annen miydi?"

"Evet, annemdi"

"Seni, çok seviyor olmalı."

"E-evet, ben de onu çok seviyorum."

Hıçkırıklarım artarken bir elimi boğazıma sardım. Kazağımın yakasını çekiştirdim. Çıkık kaldırım taşına takılıp tökezledim ancak ilerlemeye devam ettim.

"Bay Min, şey...Sizin ailenize , bir şey mi oldu?"

"Aile... Aileden kastın, anne babaysa....Benim ailem onlardan oluşmuyor. Onları hiç tanımadım."

Bir elimi sarı tutamlarımın arasına daldırıp sertçe çekiştirdim. Cidden... Böyle bir soruyu nasıl sorabilmiştim?! Babasını yok sayıyordu. Ancak anlaşılan o ki, annesini de hayatından tamamen çıkartmıştı.

"Yoongi benden sonra gelmişti. Ben, ailemi hiç tanımadım. Bazen bunun daha az acı verici olduğunu düşünüyordum. Yoongi... Onu gördükçe... Hiç kimseyle konuşmazdı. Hatta sesini çok sonradan duymuştuk. Ben, diğerlerinden farklı olarak, yalnızca geceleri duyardım. Geceleri uyuyamazdı. Sürekli kabus görür ve annesini sayıklardı. O zamanlar, yataklarımız yan yanaydı."

Koca bir hıçkırık daha dudaklarımın arasından süzülürken sertçe burnumu çektim. İnsanların tuhaf bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Hatta birkaçı kolumu tutarak bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Ancak kolumu onlardan kurtarıp hipnoz olmuşçasına ilerlemeye devam ediyordum. 

"Bir gün, yetimhane müdürünü ve bakıcılarımızdan birini onunla ilgili konuşurken duydum. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorduk. Neden buraya getirildiğini bile. Gerçekten merak etmiştim ve ben de dinledim." 

The Pianist | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin