Dynamite

2.9K 330 88
                                    

Bizi yalnız bırakmak adına kapıya doğru ilerleyen öğrencilerin ardından bakarken, kapıyı kapattıkları anda gözlerimi Taehyung'a çevirmiştim. Aralarına endişe kırıntıları serpiştirdiği irisleriyle birlikte merakla bana bakıyordu. Sertçe yutkunup gülümsemeye çalışarak derin bir nefes aldım. Dudaklarımı aralamıştım ki, konuşmama izin vermeden telaşla önüme doğru geldi.

"Jungkook'a bir şey mi oldu? O iyi mi?"

Neredeyse dolmak üzere olan göz bebekleri öylesine titremişti ki, ellerimi öne doğru uzatarak kafamla birlikte hızla iki yana salladım.
"Hayır, hayır! O iyi, ona bir şey olmadı merak etme."

Söylediklerimden sonra derin, ancak titrek bir nefes vermiş ve "Öyleyse sorun ne? Neden böyle görünüyorsun?" dedi.

Gerginlikle alt dudağımı dişleyip üzerindeki deriyi azimle soyduktan sonra gözlerimi sertçe yumdum. Ardından derin bir nefesi ciğerlerime gönderip tekrar araladım.

"Taehyung, bak. Ben, belki iyi bir dost olmayabilirim ama en azından sözlerini tutan bir insanım. Jungkook'a hiçbir şeyden bahsetmedim."

Kaşlarını havaya kaldırmıştı ve gözlerini olabildiğince irileştirmiş bir şekilde bana bakıyordu. Şimdi irislerine korku kırıntıları da serpilmişti. Bir elimi saçlarıma atıp sertçe karıştırdıktan sonra devam ettim. Bu saatten sonra geri dönüşü yoktu.

"Yaptığım şeyi öğrendikten sonra Jungkook'un tepkisi ne olur bilemiyorum. Ama ben, sizin için en doğru olanı yapmaya çalışıyorum. Çünkü birisi bir şeyler yapmadığı sürece sizin hiçbir şey yapacağınız yok! Birbirinize açılamadan mezun olup gideceksiniz!"

Cümlelerimi hızlı hızlı sıraladıktan sonra nefessizlikten kıpkırmızı olduğuna emin oldum yüzümü tekrar Taehyung'a çevirdim. Bir elini yanında durduğu dolaba yaslayıp gözlerini kırpıştırarak bana baktı. Titreyen sesiyle yalnızca bir kelime söyledi.

"Ne?"

Kafamı aşağı yukarı salladım.
"Evet. Jungkook senden hoşlanıyor. Belki senin kadar uzun süreli değil ama bu dönemin başından beri senden hoşlanıyor."

Kendi söylediklerime yüzümü buruşturup ekledim.
"Hayır, hoşlanmak değil. Kesinlikle çok daha fazlasını hissediyor."

Dudaklarını araladı ve derin nefesler alarak dolan gözlerini kırpıştırdı.
"Jimin, sen ne dediğinin farkında mısın? B-bu imkansız. Böyle bir şey nasıl olabilir ki?"

Cümlesi biter bitmez kaşlarımı çattım.
"Ne demek şimdi bu? Asıl sen ne dediğinin farkında mısın?" Elimi havada salladım. Sesim istemsizce daha da sertleşmişti. "Hayır. Taehyung, sen kendinin farkında mısın?"

Bir damla yaş yanaklarından süzülüp çenesine doğru aktı. Arkasında kalan tabureyi el yordamıyla bulup kendini üstüne bıraktı. Yaşlar gözlerinden süzülmeye devam ederken, aynı zamanda kafasını da ağır hareketlerle iki yana sallıyordu.

"O, o beni nasıl sevebilir ki?" Dudaklarının arasından kaçan küçük bir hıçkırığın ardından ağlaması şiddetlenmişti.

"Tanrım.. B-ben, ben onu kendimden bile çok seviyorum. Jimin, o beni nasıl sevebilir ki?"

Söyledikleriyle yüzüm anında yumuşamıştı. Dişlerimi birbirine bastırıp yanmaya başlayan gözlerimi atölyenin içinde gezdirdim. Jungkook koca bir aptaldı. Normalde birinin bakışlarını iki saniye üzerinde hissetse, sen neye bakıyorsun, ayaklarına giren adam, bir sene boyunca bu çocuğun bakışlarını görememişti. Hem de bu gözler, ona böylesine güzel bakarken.

Derin bir nefes alıp, gözlerimde akmaya hazır bekleyen yaşları geri gönderdim ve önüne çöktüm. Ellerimi diz kapaklarına koyup başımı eğerek bana bakmasını sağladım. Yüzüme en geniş gülümsemelerimden birini kondurdum ve sakince konuştum. 

The Pianist | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin