Friends

2.9K 329 104
                                    

"Teşekkür ederiz Namjoon hyung. Ama bizi bırakmana gerek yok. Kendimiz otobüsle de gelebiliriz."

Arabadan çıkıp kapıyı kapattıktan sonra camdan eğilerek Namjoon hyung'a baktım. Kendimi her seferinde kötü hissediyordum çünkü bu kesinlikle alışabileceğim bir durum değildi. Sanırım bunu Yoongi'yle konuşmam gerekiyordu.

Hoseok çantasının kulpunu omzuna taktıktan sonra alayla "Evet, nasıl olsa hep yaptığımız şey bu. Otobüslerdeki şoför amcalarla arkadaş olduk sayılır." dedi.

Namjoon hyung gülümseyerek bizi görebilmek için oturduğu yerde biraz eğildi.
"Amca değilim ama ben de arkadaşınız olabilirim."

Ardından bana anlayışla bakıp ekledi.
"Bu benim işim Jimin. Asla şikayet etmiyorum, hatta severek yapıyorum."

Derin bir nefes alıp ben de ona içten bir şekilde gülümsedim.

"Pekala, tekrar teşekkür ederiz."

"Rica ederim. Hadi, dersinize gidin. Sizi tutmayayım, akşam görüşürüz." dedikten sonra bize el sallayıp bir kez kornaya bastıktan sonra okulun önünden uzaklaştı.

Üçümüz de arabanın arkasından öylece bakıyorken, hepimizin aklında aynı şeyin olduğundan emindim. Aramızda bunu ilk dile getiren ise Hoseok olmuştu. Ellerini eşofman altının ceplerine sokup düşünceli bakışlarını yolda gezdirdi.

"Bu adam yalnızca bir şoför olmak için fazla yakışıklı."

Jungkook gözlerini kısarak artık neredeyse gözden kaybolan arabaya bakarken, kollarını göğsünde birleştirdi.

"Araba harbiden çok güzel."

Gözlerimi şaşkınlıkla açarak kafamı yavaşça onlara doğru döndürdüm. Pekala, sanırım aynı şeyi düşünmüyorduk.

"Sizce de asıl odaklanmanız gereken şeyler bunlar mı?"

Kafamı iki yana sallayarak turnikelere ilerledim ve kartımı okutup kampüse girdim. Onların da girmesini bekledikten sonra konuşmaya devam ettim.

"Namjoon hyung, Yoongi'nin küçüklüğünden beri en yakın arkadaşı. Sizce de onun şoförlüğünü yapması garip değil mi? Üstelik bana mühendislik bölümünü bitirdiğini söylemişti."

Hoseok kaşlarını kaldırarak dudaklarını büzdü.
"Hem yakışıklı hem de zeki. Nadir bulunan bir tür."

Konservatuar binasına ilerlemeye devam ederken ona gözlerimi devirdim.

O sırada binanın karşısındaki kafeden çıkan Jin hyung'u gördüm. Heyecanla elimi kaldırıp ona seslendim.

"Jin hyung!"

Gözleri anında beni buldu ve o da gülümseyerek elini kaldırdı. Daha sonra arkasına bakıp kafenin kapısından birinin daha çıkmasını bekledi. Bizim de adımlarımız yavaşlamıştı, Jin hyung'un yanımıza gelmesini bekliyorduk. O sırada kafenin kapısından, bez çantasını omzunda sabit tutmaya çalışırken, aynı zamanda da cüzdanını kapatmak için uğraşan Taehyung çıkmıştı. Dudaklarım aralanırken bakışlarım anında Jungkook'a döndü.

Gözleri bir süre Taehyung'un üzerinde dolandıktan sonra derin bir nefes alıp gözlerini kaçırdı. Taehyung sonunda cüzdanını kapatıp çantasına attı. Kafasını kaldırıp Jin hyung'a yürüdüğü sırada ise gözleri bizi buldu. Olduğu yerde kısa bir an duraksarken, gözleri de irileşmişti. Jin hyung bize doğru ilerlemeye başladığında o da arkasından yavaş adımlarla gelmeye başladı.

"Selam gençler, nerelerdesiniz bakalım? Yüzünüzü gören cennetlik." Jin hyung yanımıza gelip bize sarıldıktan sonra Taehyung da onun çarprazında durmuştu. Gözleri beni bulduğunda, rahatlaması için ona en içten tebessümlerimden birini gönderdim.

The Pianist | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin