Blanket Kick

3.6K 411 176
                                    

Alnıma düşen sarı tutamları usulca kenara itip ellerini yüzümden indirdi. Göz yaşlarım durmuştu ve şimdi kendimi daha iyi hissediyordum. Gözleri yüzümü en ince ayrıntısına kadar incelerken dudaklarının kenarı hafifçe yukarı doğru kıvrılmıştı. Dün gece yaşadığım utanç duygusu tekrar kendini belli etmeye başlamıştı bile. Gözlerimi istemsizce kaçırıp başımı yere eğdim ve dünyanın en ilginç şeyleri onlarmışçasına ayakkabılarımı incelemeye başladım. Koridor o kadar sessizdi ki kalp atışlarımı duyabildiğinden neredeyse emindim.

Sessizliği, boğazını hafifçe temizleyerek böldü. Gözlerim bunu bekliyormuş gibi hızlıca yüzüne tırmanmıştı.

"Aslında, parçayı Namjoon getirecekti ama sonrasında vazgeçtim. Seni de görebilirim diye düşündüm."

Gözlerim irileşirken sertçe yutkundum ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Ne demeliydim? Yanaklarımdaki ısı artışı beni rahatsız etmeye başlarken dudaklarımı araladım ancak hiçbir şey söyleyemedim. Konuşmayı unutmuşum gibi hissediyordum.

Yoongi, dudaklarını diliyle kısaca ıslattıktan sonra koyu irislerini koridorda gezdirdi. Ardından bana bir adım daha yaklaştı. Bu hareketiyle sırtım duvara yaslanırken gözlerim istemsizce büyümüştü. Tanrım... Böyle ani hareketlerde bulunmamalıydı!

Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Benden dört santim kadar uzun olduğu için kafasını biraz eğmek zorunda kalıyordu. Gözleri gözlerimi delip geçerken arada bir alnımdaki sarı tutamları, bazen de dudaklarımı ziyaret ediyordu.

Bense yalnızca nefesimi tutup, içimden tanrıya bacaklarıma biraz daha güç vermesi için dua etmeye başlamıştım. Beni daha fazla taşıyabileceklerini sanmıyordum.

"Bu akşam, müsait misin?"

Boğuk ve kısık sesi kulaklarıma dolduğu anda kalbim teklemişti. Söylediği cümleyi ise sonradan algılayabilmiştim. Tuttuğum nefesi usulca verip gözlerimi gözlerinden kaçırmamak için tüm irademi kullandım. Ancak sesimin titremesini ne yazık ki engelleyememiştim.

"Oh, şey... B-bu akşam mı? Evet. Evet müsaitim."

Cevabımla birlikte yüzündeki gülümseme artarken gözlerim istemsizce dudaklarına kaymıştı. Bana gülümsüyordu. Bana her geçen gün daha çok gülümsüyordu. Sesini duyana kadar gözlerimi kırpıştırarak dudaklarına baktığımın farkında bile değildim.

"Güzel. Bu akşam seni bir yere götürmek istiyorum."

Kaşlarımı kaldırarak gözlerimi irisleriyle buluşturduğumda bir elini ensesine çıkarıp gergince ovuşturdu.

"Şey, bu sefer bir şeylerin mahvolmasına izin vermeyeceğim. Yalnızca ikimiz olacağız. Bir... Randevu? Evet, öyle."

Cümlesi bittiğinde gözlerini kaçırmış ve adem elması sertçe aşağı yukarı hareket etmişti. Size yemin ederim, kalbim göğüs kafesime deli gibi çarpıyordu. Böyle bir şey söyleyeceğini asla tahmin etmemiştim. O an kulaklarımda Hoseok'un sesi yankılandı.

"Eğer sana karşı gerçekten bir şeyler hissediyorsa mutlaka bir adım atar."

Yoongi bana en büyük adımını atıyordu. Nefeslerim hızlanırken yüzümde oluşan sersem gülümsemeye engel olamamıştım.
"Randevu mu?"

Benden kaçırdığı gözleri tekrar göz bebeklerimle buluştu. Ardından usulca yüzümde dolanırken mırıldandı. Cidden... Yüzüme öyle dikkatli ve öyle güzel bakıyordu ki, kendimi hiç böylesine değerli hissetmemiştim.

"Hmm. Öyle olmalı, değil mi?"

Nefeslerimi düzenlemeye çalışarak kafamı hızla aşağı yukarı salladım.
"S-sanırım evet."

The Pianist | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin