Love

4.2K 472 184
                                    

Aşk sizin için nedir? Ya da doğru soru, birine aşık olduğunuzu nasıl anlarsınız?

Evet, yirmi yaşında, erkek bir üniversite öğrencisiyim. Ancak şimdiye kadar hiç sevgilim olmadı. Lise son sınıfta ve özellikle de üniversitenin birinci yılında, yani geçen sene, benimle ilgilenen çok fazla kişi olmuştu. Bunların çoğunluğunu kızlar oluştursa da aralarında erkekler de vardı. Jungkook ve Hoseok her zaman dikkat çekici birisi olduğumu söylerlerdi. Ancak ben öyle olduğumu düşünmüyordum.

Her neyse. Aranızda elbette benim gibi olanlarınız vardır. Benim gibi hayatlarında gerçek aşkı bekleyenleriniz.

Şimdiye kadar hiç ilişki yaşamayan birinin, aşık olup olmadığını anlayamamasını garipseyemezdiniz.

Bu kişi ben oluyorum.

Bir kıza veya erkeğe karşı hiç o tür duygulardan hissetmedim. Peki, bunu nasıl mı biliyorum?

Filmlerde ve kitaplarda bahsettikleri gibi kalbim, hiç birisine karşı mıknatısla çekiliyormuş gibi çarpmadı. Ya da birisini düşlerken, hiç oksijensiz kalıyormuşum gibi hızla nefes alıp vermedim.

Bunların hepsini boş verin. En basit ifadesiyle, ben birisini gece gündüz hiç düşünmedim. Aklım hiçbir zaman birisiyle dolu olmadı. Onun hakkında bir şeyler ögrenebilmek için hiç çabalamadım.

Onu tekrar görebilmek, sesini tekrar duyabilmek için hiç saatler saymadım.

Peki şimdi?

Şimdi tüm bunları, neden bir adama karşı hissediyordum?

Ben, aşık mı oldum?

"Jiminie! Bırak artık şu telefonu da bize katıl."

Gözlerimi telefonumun ekranında piyano çalan Min Yoongi'den ayırdıktan sonra kulaklığımın tekini çıkarıp Hoseok'a baktım.
"Yah, Hobi-ah! Rahat bırak beni, birazdan geleceğim."

Pratik odasında yalnızca üçümüz vardık. Sabah erken saatte gelmiştik ve Hoseok'un yardımıyla uzun süredir hip hop figürleri üzerinde çalışıyorduk. Biraz nefes almak için ara verdiğimizde telefonu elime alıp, geçen günlerde indirdiğim Min Yoongi'nin bir resital çekiminin videosunu izlemeye başlamıştım.

Bu sırada Hoseok ve Jungkook ise aynanın önünde garip hareketler sergileyerek kendilerini videoya çekiyorlardı. Jungkook arkadaki müziğin sesini bilgisayardan kıstıktan sonra kendini yere, yanıma bıraktı. Kafasını önüme uzatıp "Yarım saattir gözünü ayırmadan ne izliyorsun?" dedi.

Videoyu durdurup kulaklıklarımı çıkardım. "Sanane JK, kendi işine baksana sen." dedim telefonumu çantama tıkıştırırken. Ancak geç kalmış olmalıydım ki Jungkook sırıtarak yanaklarımı parmaklarının arasına alıp çekiştirmeye başladı.
"Bizim Jiminie'miz aşık mı olmuş? Gördün mü Hoseok? Nasıl da kızardı?"

Hoseok elini terden alnına yapışmış kızıl tutamlarının arasından geçirdi. Ardından o da sırıttı ve "Elbette! Onu görmeyeli daha üç gün oldu. Ama bizimki hasretinden videolarını izlemeye başlamış bile!" diyerek Jungkook'a katıldı.

Ben somurtarak ikisine bakarken Jungkook gülerek omzuma vurdu.
"Şştt! Doğruyu söyle, geceleri resmini de açıp öpüyor musun?"

Gözlerimi irice açıp bu sefer ben onun omzuna geçirdim.
"Yaa! Ne saçmalıyorsun sen? Ben sapık değilim!"

İkisi de bu halime gülerken öfkemin onlara hiçbir etkisinin olmadığının elbette farkındaydım. Sinirlendiğimde korkunç olmak yerine, tuhaf bir biçimde sevimli olduğumu söylüyorlardı.

The Pianist | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin