You Never Walk Alone

1.3K 156 147
                                    

Göz pınarlarıma biriken yaşlar hâlâ yerini koruyordu ve tüm tüylerim diken diken olmuştu. Yaklaşık on beş dakikadır gözümü bile kırpmadan önümde duran bilgisayar ekranına bakıyordum. Kararmış olan ekran, aslında videonun çoktan bittiğinin göstergesiydi. Dudaklarımı aralayıp derin bir nefes aldım ve gözlerimi kırpıştırarak ekrandan ayırdım. İrislerime sanki iğneler batırıyorlardı. Tek bir saniyesini bile kaçırmamak için gözümü ekrandan asla ayırmamıştım. Kafamı kaldırıp, oturduğum sandalyenin hemen yanında ayakta duran Namjoon hyung'a baktım.

"Hyung, b-bu-..."

Gözlerindeki ışıltılarla birlikte kocaman gülümsemiş ve üstten bana bakarak kafasını aşağı yukarı sallamıştı.

"Evet, bu performans kesinlikle bir ödülü hak ediyor."

Hâlâ çalışma odasındaydık. Namjoon hyung, Yoongi'nin adaylık aldığı performansı izlemek isteyip istemediğimi sormuştu. Şaşırmıştım ve heyecanlanmıştım çünkü aniden sormasını beklememiştim. Buna rağmen cevabım oldukça netti. Videonun elbette internette de dolaştığını ancak bizim aramamıza gerek olmadığını söylemişti. Hızlıca masanın üzerindeki bilgisayarın kapağını kaldırmış ve kısa süre sonra da oturduğu sandalyeden kalkarak, oraya benim oturmamı sağlamıştı. Namjoon hyung videoyu başlattığı andan itibaren nefesimi tutmuş, çıtımı dahi çıkarmamıştım. Her şey çok çabuk gelişmişti. Buna hazır olup olmadığımı bile anlayamamıştım.

Kalbim deli gibi çarpıyor, soluklarım hızlanıyordu. Yoongi'yi sanatını yaparken izlemek, beni her zaman böyle hissettirirdi. Tüm hücrelerimi ayaklandırır ve ruhumu beslerdi.

Ben, bu adama hayrandım. Onun sanatının en büyük hayranıydım. Yaklaşık on dakika süren kaydın ardından, bunu çok daha iyi anlamıştım.

"Ne zaman?"

Sesim çatlaklarla doluydu. Yeterince açıklayıcı soramamıştım ancak Namjoon hyung ne demek istediğimi anlamıştı. Kumaş pantolonunun cebindeki elini çıkarıp, usulca çenesini kaşıdı.

"Siz tanışmadan önce. Geçen senenin başlarında, Ocak ortaları olması lazım."

Benim onu tanımadan önce sergilediği bir performans olduğunu anlamıştım. Saçlarını kestirmişti. Gösteride siyah saçları hafif dalgalıydı ve neredeyse ense bitimine kadar uzanıyordu. Beyaz teni tüm o insanlar arasında, ay ışığını andırırcasına parlıyordu. Üzerindeki frakla son derece asil görünüyordu. İçine giydiği gömlek beyaz, takımın kumaşı ise siyah ve gece mavisi tonlarındaydı. Üzerindeki desenler ve küçük, kum tanesi büyüklüğündeki beyaz taşlar, güzelliğine güzellik katmışlardı.

Sahne kusursuz bir şekilde tasarlanmıştı. Yoongi'nin önünde durduğu orkestranın hemen üstünde, devasa bir çift siyah kanat sarkıyordu. İki yana açılmış kanatlar, sahnenin tavanını bir ucundan diğer ucuna kadar kaplıyordu. Üzerindeki siyah tüyler, havalandırmadan verilen yapay rüzgârla hareket ettiriliyor olmalıydı. Ancak sanki notaların ritmiyle salınıyor gibi görünüyorlardı. Bu kanatlar, bana aynı sahneyi paylaştığımız gösterinin ismini hatırlatmıştı.

Sahnenin zeminine ise su dalgaları yansıtılmıştı. Bu efekt, orkestra sanki bir gölün içinde oturuyormuş izlenimi veriyordu. Aynı zamanda beyaz ışıklandırmalarla daha parlak görünmesi sağlanmıştı. Orkestrada yer alan ve elindeki enstrümanlarla sahnede oturan herkesin ayakları çıplaktı. Yoongi dışında herkesin üzerinde tüllerden oluşan, salaş, beyaz kıyafetler vardı. Sahne oldukça büyük olmasına rağmen orkestra sahnenin tamamını kaplamıştı. Ancak yaratılan konsept öylesine güzel bir kompozisyonla tamamlanmıştı ki, bu kalabalık asla göz yormuyordu. Aksine çok ihtişamlı ve büyüleyici görünüyordu.

The Pianist | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin