Lost

3.9K 457 137
                                    

Aslında, hepimiz hayatımızdaki o kişiyle yalnızca bir kere karşılaşırız. Hayatımızın hangi anında karşılaşacağımız ise tanrıya kalmış bir şeydir. Belki sekiz yaşında oyun oynarken, belki yirmi yaşında vizelere hazırlanırken, kim bilir, belki de kırk yaşında ilk evliliğinizden sonra...

Demek istediğim, doğru kişinin karşımıza ne zaman ve nerede çıkacağını asla bilemeyiz. Bilemeyeceğimiz bir başka şey ise, o kişilerin kendi hayatlarında neler yaşamış olduklarıdır.

Bir insanla yeni tanıştığınızda, onun hakkında yalnızca göz rengi, boyu, saç rengi gibi fiziksel özellikleri bilebilirsiniz. Ve bir de, ismi. Tabi bu, size karşı ne kadar dürüst olduğuyla ilgilidir.

Yeni tanıştığınız birinin ilk önce gözlerine bakarsınız. Ancak asıl bilmediğiniz şey, o irislerin ardında neler olduğudur. Tıpkı, bir evin duvarlarının arkasını göremeyeceğiniz gibi. Yani hayatı... Geçmişine dair yaşadığı her şey. Tüm bunlar, bu duvarların arkasında gizlidir. Ve öğrenebilmenin tek yolu, evin asıl sahibinden geçer. Eğer size kapıyı kendi isteğiyle açmışsa...

İşte tam burada sizi uyarmak istiyorum.

Eğer o kapı size açıldıysa, içeri girmeden önce mutlaka iki kez düşünün. Çünkü içeride gördükleriniz sizin kaldıramayacağınız şeyler olabilir. Bir insanın geçmişi hiçbir zaman geçmişte kalmaz.

Ben o kişinin Min Yoongi olduğuna inanıyorum. Göz rengi ve saç rengi siyah. Adı, Min Yoongi...

Bana kapılarını açmadan önce onun hakkında bildiklerim bu ve buna benzer şeylerdi. Kapıyı açtığı anda ise hiç düşünmeden içeri girmiştim. Ancak öğrendiğim şeyler, benim kaldırabileceğimden çok daha fazlaydı. Hayır... Hayır, yalnızca benim değil. Hiçbir insan bunları kaldıramazdı.

Min Yoongi, çok güçlü bir adamdı.

Hayatımın bundan sonra eskisi gibi olamayacağı ise belliydi. Çünkü onun siyah renkle kaplı duvarlarını gördükten sonra, benim evimin duvarlarının toz pembe olduğunu anlamıştım.

Ancak o kapının dışına tekrar dönsem ve bana sorsalar: Tüm bunları bilmene rağmen girebilecek misin? Bu soruya cevap bile vermezdim. Yapacağım tek şey, eşikten içeriye bir adım atmak olurdu.

Yatağımda, çeneme kadar çektiğim yorganımla birlikte uzanıyordum. Hava iyice kararmıştı. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Perdelerimi kapatmamıştım ve camdan içeri süzülen sokak lambalarının ışığı saatin sekizi geçtiğini gösteriyordu. Odamın ışığını ise açma gereği duymamıştım.

Taehyung'la bir saat kadar oturup eve gelmiştim. Jungkook'un zoruyla bir şeyler yedikten sonra kendimi odaya kapatmıştım. Canım, boş boş yatmak dışında hiçbir şey yapmak istemiyordu.

Yanımda duran telefonumun ekranı aydınlandığı anda hızla elime aldım ve ekrana baktım. Gördüğüm bildirimle omuzlarım çökerken artık cidden hüngür hüngür ağlama noktasına gelmiştim. Gözlerimin yandığını hissedebiliyordum.

Alt dudağımı sarkıtıp panelden bildirimi okudum.

kimseokjin uzun bir aradan sonra fotoğraf paylaştı.

Gözlerimi kırpıştırıp üstüne tıkladım ve açılmasını bekledim. Karşıma çıkan fotoğrafı hiç düşünmeden beğenerek sayfayı aşağı kaydırdım.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
The Pianist | YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin