010

327 36 30
                                    

Henry

Yedi.

Sahildeki o geceden beri tam yedi gün geçti.

Eve benimle konuşmayı reddediyor. Sürekli peşinde dolanıyor, vardiyalarımızı aynı saate denk getirmeye çalışıyorum ama nafile. İnatla susuyor, titreşimleri dahi öylesine sabit kalıyor ki ne hissettiğini çözemiyorum.

Robin'le Joe'ya kavga ettiğimizi söylemiş. Robin'in odasında kalmaya başladı, beni de Joe'nun bitmek tükenmek bilmeyen sorularına terk etmiş oldu.

Joe susmuyor.

Sürekli muhtemelen geçici bir durum olduğundan, Eve'in beni çok sevdiğinden ve ne olursa olsun bizi barıştıracağından bahsediyor. Detay vermeyi ve hislerim hakkında konuşmayı reddettiğimde ise beni oyalayacak şeyler bulmaya çalışıyor, sanki buna ihtiyacım varmış gibi.

İç çekiyorum.

Onları öldüreceğime dair blöfüm işe yaradı ama ne uğruna? Eve beni hiç tanımıyormuş gibi hayatına devam ediyor. Tek elde edebildiğim şey yanımda kalması oldu. Yani yan odada. Ruhum daralıyor.

Keşke bir hafta önceye dönebilseydim. Ya da aylar öncesine.

Uzandığım yatakta hafifçe doğrulup düşünüyorum. Gerçekten tüm bu nefreti hak ediyor muyum?

Evet, önceden tanışıyor olduğumuzu söylemem gerekiyordu ama beni hatırlayıp hatırlamayacağı, dahası bana güvenip laboratuvarı terk edip etmeyeceği meçhuldu; geleceğimizi riske atamazdım. Kendime hak veriyorum.

Vex.

Tamam, bu biraz kötü. En başından beri babasını öldürmeyi planladığım doğru ama yine de öldürme işini bizzat Eve'in kendisinden istemeyecektim; o yalnızca bana yardımcı olacaktı ve Vex de ağzını dahi açamadan vurucu darbemle geberecekti. O ruh hastası herifin yıllarca bu anı bekleyip bana özel bir silah geliştireceğini tahmin edemezdim elbette.

Maket.

Acıyla kıvranıyorum. Yıllarca ona ulaşmaya çalıştıktan sonra birden elimden kayıp gitmesine göz yumamazdım. İlk defa eksik parçama ulaşmıştım, nasıl yeniden yarım kalmayı kabullenebilirdim? Tıpkı şimdi olduğu gibi.

Bana âşık.

Yüreğime iğneler batıp çıkıyor sanki.

Hayatta en çok değer verdiğim kişi sevgisini bana tüm saflığıyla sundu ve şansımı berbat ettim.

Yüzümü ovuşturuyorum.

Oysa planımdan dahi bahsedememiştim. Bir hafta önce olsaydı belki bana katılma şansı vardı ama şu an beni görmek dahi istemiyor.

Kafamı toparlamaya çalışıyorum ama olmuyor. İlk defa ne yapacağımı bilmiyorum. Yalanlarım tükendi ve elimde basit bir tehditten başka bir şey kalmadı. Yakında buna da inanmayı bırakacağını ve terk edileceğimi hayal ediyorum. Korkudan kalbim durur gibi oluyor. Bu ihtimal bir hafta önceki kadar uzak gelmiyor artık. Her an diken üstündeyim.

Bu gece de belli ki uykusuz kalacağım.

"Hadi bi' el daha satranç atalım!"

Joe bağırarak içeri dalıyor, koltuk altında birkaç kitap var. Gözlerimi deviriyorum. "Yeniden beş hamlede yenil diye mi?" diyorum ters ters. "Kalsın."

Joe hayal kırıklığıyla bana bakıyor. "Geliştim diyorum sana!"

"Bir saat içerisinde üç kez kaybettin Joe." diyorum bıkkınlıkla. "Satranç kariyerinden vazgeç."

Yüzüme umutsuz tavırlarla bakıyor, ardından oflayarak Eve'in yatağına oturuyor.

"Moralinin düzelmesi için bir ağzımla kuş tutmadığım kaldı." Elindeki kitapları sallıyor. "Senin için kitap aldım." Birini çekip havaya kaldırıyor.

Göz ucuyla bakıyorum. Modern Satranç Teorisi.

"Okuyarak satranç öğreneceksin yani?" diyorum şüpheyle. Hararetle başını sallayarak onaylıyor. "Kitap deyip geçme, yüzlerce hamle var burada. Yakında seni bile geçebilirim!"

"Eminim öyle olur." diyorum alayla.

Bozulsa da konuşmaya devam ediyor. "Sana da Robin'le bir kitap seçtik." Küskün bir tavırla kitabı uzatıyor. "Beni ciddiye almıyorsun, biliyorum ama onun tercihlerine güvenebilirsin."

İsteksizce kitabı elime alıyorum. Joe bir an bana bakıyor, ardından kendini tutamıyormuşçasına "Eve de keyifsiz," diye yumurtluyor. Kaşlarımı kaldırıyorum. Joe ilgimi çektiğine memnun, "Yakında barışırsınız, benden söylemesi." diye sırıtıyor.

Cılız bir gülümsemeyle karşılık verirken bakışlarımı çeviriyorum. "Sanmıyorum."

Bir an sessizlik oluyor. "Henry, biliyorum yapmazsın ama, başka bir kadın yok değil mi?" diyor çekingen bir tavırla. Buz gibi bakışlarımı görünce ellerini teslim olurcasına havaya kaldırıyor. "Tamam, özür dilerim-Robin zorla sordurttu." diyor çabucak.

Sıkıntıyla iç çekiyorum. Ortada bir aldatma söz konusu olduğu doğru ama sandıkları şekilde değil. Muhtemelen onları öldürmekle tehdit ederek Eve'i yanımda tuttuğumu hayal dahi edemezler. Bu durumda bile Eve'in Robin'e açık vermemesine hayret ediyorum. Onların gözünde kötü gözükmemi istemiyor olmalı.

Aşkımı bile oyunlarına alet ettin.

Başımı ellerimin arasına alıyorum.

"Robin sana aşık olduğunu ne zaman söyledi?" diyorum dalgınca.

"Ne? Ne aşık olması?" Joe bir anda doğruluyor. "Sana öyle mi söyledi?"

Başımı iki yana sallıyorum. "Aranızdaki şu olay açıklığa kavuştu diye düşünmüştüm. "

"Kardeşim, öyle bir olay falan yok." dedi Joe gözlerini pörtleterek. "Robin çok iyi bir arkadaşım, hepsi bu." Yutkunuyor. "Ayrıca benim kadar aptal biriyle anıldığını duysa..." Sesi cansızlaşıyor. Elimi yanağıma yaslıyorum. Joe'nun sustuğunu görmek de kaderimde varmış demek.

"Aşk zeka işi değildir," diye mırıldanıyorum. "Öyle olsaydı Eve kadar zeki bir insanın aylar önceden bana siktiri çekmiş olması gerekirdi."

"Niye ki?" diyor Joe, kafası karışmış gibi.

İç çekiyorum. "Boşver." Bana aldığı kitaba uzanıyorum. "Hâlâ şansın varken hislerini dürüstçe ortaya koy ve onun kıymetini bil."

Tam ağzını açacakken elimle susturuyorum. "Kitap okuyacağım." Uyaran bakışlar atıyorum. "İzninle."

Bir an itiraz edecekmiş gibi olsa da elini kendi kitabına uzatıyor. "İyi, ben de okurum o zaman!" Tecrübesiz olduğu her halinden belli bir şekilde kitabın sayfalarını karıştırmaya koyuluyor ve adeta zihniyle bir şeyler patlatıyormuşçasına konsantre bir şekilde alnını kırıştırarak okumaya başlıyor.

Yarım saat kadar geçiyor. Kitap gerçekten iyi. Joe'yu bu kadar azarladığım için kötü hissediyorum. Nihayetinde tek isteği bana yardımcı olmak. Üstüne bu kadar gitmem doğru değil.

Yeniden iç çekiyorum. Eve'den ayrı kalmak bana yaramıyor.

"Baksana Joe, bu aldığın şey hiç de fena değilmiş, hatta-" diye başlıyorum bakışlarımı ona kaydırarak.

Joe'nun horlama sesini duyunca cümlem yarıda kalıyor. Satranç kitabı göğsünün üzerine düşmüş halde uyukluyor. Kaç dakika sonra sıkılıp bu pozisyona gelmeye başardığını düşünürken kendimi sırıtırken buluyorum.

Böyle bir durumdayken eğlenmeyi hiç beklemiyordum.

Ufak akımlarla kitabı sehpaya yerleştirip örtüyü üzerine çekerken biraz olsun iyi hissettiğimi fark ediyorum.

joe x henry shipledim gece gece

004x001Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin