015

334 33 32
                                    

Henry

Bir haftadır Letonya'dayız.

Derme çatma bir pansiyonda kalıyoruz. Paramız bizi hatrı sayılır bir süre boyunca idare edecek gibi gözüküyor ama buranın ne kadar güvenli olduğundan emin değilim. Theo hakkında bir bilgiye ulaşamamak beni deli ediyor.

Joe ile Robin sabahtan akşama kadar komplo teorileri üreterek başımı ağrıtıyorlar. Joe gerildiği zaman susmuyor, bunu zaten biliyordum ama Robin'in de ondan farksız olduğunu fark etmek üzücü oldu. Masada atıştırırken bir yandan birbirlerine laf yetiştirmelerini izliyorum.

Düşündüğümden de uyumlular.

Eve sessizce tabağını didikliyor. Onların aksine pek konuşkan değil. Yaşadıkları ona ağır geliyor olmalı. Ona nasıl yardım edebileceğimi bilmiyorum.

En azından benden eskisi kadar nefret etmiyor gibi. Kendi içimdeki tartışmayı her şeyi akışına bırakmaya karar vererek sonlandırdığım için ben de daha iyi hissediyorum. Neden beni olduğum gibi kabul edecek birini aramadığımı sordu. Eve'den başka birini hayal dahi edemezken neden diğer seçeneklere bakmadığımı sorgulaması absürt geliyor.

Yıllarca Eve'i yanımda düşlemiştim, bu onda kendi yansımamı gördüğüm içindi. Gizlice de olsa onu korumaya çalışmış, peşinden koşmuştum ve bunun bencilce çıkarlarımla ilgili olduğuna inanmıştım.

Brenner'ın beni ona tanıttığı gün kor gibi parlayan gözlerini hatırlıyorum. Yutkunuyorum. Artık bu olayın kendimden çıktığını hissediyorum. Birkaç ay önce alay edeceğim her şeyi tek tek yapmaya başladım.

Yine de özümü korumaya çalışıyorum. Eve beni olduğum gibi kabul etmeyeceğini ima ediyor ama ona inanmıyorum. Beni anlıyor. Hatta belki de hayatım boyunca tek anlayan kişi o. Belki de bu yüzden ondan vazgeçemiyorum.

İç geçirmemle Eve irkilip gözlerini bana dikiyor, hafifçe gülümseyerek karşılık verdiğimdeyse bakışlarını kaçırıyor. Bu da son günlerdeki yeni huyu. Sanki titreşimlerini hissetmiyormuşum gibi benden etkilenmiyormuş taklidi yapıyor. Alaycı bir sırıtış yüzümü kaplıyor. İnkar etmesi komik geliyor. Egosu zedelenmesin diye mi yoksa tereddütlü olduğu için mi benimle olmayı kabul etmiyor emin olamıyorum. Sebebi ne olursa olsun beklemeye ve sabırlı olmaya karar verdiğim için kafama takmamaya çalışıyorum. Ait olan geri döner.

"Sen araba kullanmayı nereden öğrendin?"

Joe'nun meraklı sesiyle düşüncelerim bölünüyor. Konu nereden buraya geldi bilmiyorum. Boğazımı temizliyorum. "Brenner beni şehir dışı seyahatlere de götürüyordu. Araç sürme eğitimleri zorunluydu."

"Başka bir şey öğrettiler mi?"

Düşünüyorum. "Bütün motorlu taşıtlar. Bir de gemi kullanabiliyorum."

Şaşkınlık nidaları karşısında sırıtıyorum.

"Her limanda yeni sevgili desene!" diyor Joe coşkuyla.

Eve öksürmeye başlıyor.

Gözlerimi uyarırcasına Joe'ya dikince gülümsemesi zayıflıyor ama kaş göz işaretiyle Eve'i işaret edince anlıyorum. Gizlemeye çalıştığım bir sırıtışla bir bardak su uzatıyorum. "İyi misin?"

Yakalanmış gibi irkiliyor. "Evet," diyor öksürükleri arasından. Kızarıp bozardığını görüyorum. Joe bana göz kırpıyor.

Robin olan biteni fark etmeyecek kadar dalgın bir halde, "Babam beni merak edecek," diye mırıldanıyor. Joe tedirgin bir ifadeyle onu inceliyor. Kaşlarımı çatıyorum. Onları seven ve merak eden birer aileleri olduğu gerçeği tamamen aklımdan çıkmış.

004x001Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin