006

378 35 25
                                    

İnsanlar sandığım kadar iyi olmayabilir.

Bu düşünce ne zamandan beri kafamda yankılanıyor bilmiyordum ama varlığını inkar edemiyordum artık.

Özellikle de yargısız infaza uğradığımız o geceden sonra.

Tek istediğim şey o genç kızı korumaktı ama karşılığında aşağılanmış ve yaka paça dışarı atılmıştık. Tuhaf bir şekilde hayatımın özeti gibi gelmişti: Her ne yaparsam yapayım elime yüzüme bulaştırıyordum ve en sonunda yine gözden çıkarılan oluyordum.

Adamın o kendini beğenmiş sırıtışı, benimle alay edişi... Hepsi o kadar tanıdıktı ki. Rus bölgesine gönderilmeden önce her gün yan yana yattığım akranlarım da bana eziyet ederdi. Onlardan kurtulmuştum kurtulmasına ama yıllar geçse de o eziklik psikolojisini üzerimden atamamıştım.

Diğerleri kadar kolayca kaynaşamamın sebebi neydi? Sorun neydi? Henry de yıllarca izole yaşamıştı ama benim aksime topluma karışabiliyor, kendini sevdirebiliyordu; üstelik bunun için çaba harcamıyordu bile. Belki böylesine güzel bir yüze sahip olduğu için onu tolere ediyorlardı. Acıyla gülümsedim. Benim üzerimden ise bir buldozerle geçmedikleri kalmıştı.

Joe Henry'i yanımdaki yatağın üzerine bıraktığı anda uykuya dalmıştı. İç geçirip yüzünü inceledim. Hak vermemek elde değildi, kim böylesine kusursuz bir yüzden etkilenmezdi ki? Pencereden yansımama baktım. Robin'in binbir özenle yaptığı makyaj dağılmıştı. Elimin tersiyle rujumu iyice silip baktım. Sanki az önce birini öldürmüşüm gibi her yerime kırmızı boya bulaşmıştı.

Tavana gözlerimi diktim. Adam bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Yaptığının yanına kar kalmasını istemiyordum. Odanın derin sessizliğini dinledim. Sanki her saniye daha da yoğunlaşıyordu hislerim.

"Yoksa ne olur?"

Benim kadar zavallı biri sana zarar veremez, değil mi? Bu düşünce şimşek gibi kafamda çaktı.

Bir anda kabıma sığamayacak kadar öfke dolmuştum. Vücudumdan adeta bir elektrik akımının geçtiğini hissettim. Bir anda doğruldum. Henry uyanmamıştı.

O adamı bulacaktım.

Koşar adımlarla odadan fırlarken ne yaptığımı düşünmüyordum bile. Yanından rüzgar gibi geçtiğim otel görevlisinin garip bakışlarını umursamadan hızlandım. Hafif bir esinti yüzümü yalayıp geçerken dünkü kulübün olduğu yere doğru yürümeye başladım. Adımlarımı yavaşlatmaya çalışıyordum ama öylesine coşkulu hissediyordum ki duramıyordum.

Duramıyordum.

Göğsümü sıkıştıran o tanıdık hissi umursamadım. Şimdi sırası değildi-en azından herkes yaptıklarının cezasını çekene kadar. Normalde beni ürküten sisi memnuniyetle karşıladım. Akımın benimle birlikte olduğunu bilmek rahatlatıcıydı.

Sokaklar boştu. Parti erken sonlanmıştı anlaşılan.

Gözlerimi kapattım. Yapabileceğimi biliyordum. O adamı bulabilirdim. Kesilip tekrar yerine gelen cızırtılı TV görüntülerine benzer parçalara odaklanmaya çalıştım. Bir şey ifade etmiyorlardı. Dişlerimi sıktım. Seni bulacağım.

"Ver lan şunu!"

Gözlerimi aniden açtım. Dikkatim dağılmıştı. Yavaş adımlarla sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştım.

"O kadar parayı saklayabileceğini mi sandın it?"

Sokağın köşesinde büzüşmüş küçük bir çocuğun üzerine eğilmiş iri yarı adamı fark ettim. İkisinin de üstü başı bere içindeydi. Çocuğun yüzü kanıyordu, belli ki saldırıya uğramıştı. Uzun boylu adam ceplerini karıştırmaya devam ederken sessizce ağlıyordu. Bu küçücük bedenden gelen ızdırap titreşimleri yüreğimi ortadan ikiye yarmıştı sanki.

004x001Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin