017

306 31 11
                                    

Henry

Kulübün kapısının önündeyiz. Yüksek bir müzik sesi kulaklarımı tırmalıyor. Eve avucundaki elimi sıkınca dönüp yarım ağızla gülümsüyorum. Bu onun barıştığımızı söyleme şekli miydi bilmiyorum ama haftalar sonra ilk defa benden kaçmaması, aksine adım atması iyiye işaret olmalı.

Joe mesafeli duruyor ama sebebini sormuyorum. Dikkatimin dağılmaması daha önemli. Kulübün sahibine ulaşıp Rusya biletini ele geçirmem şart.

İçeri girmemizle ağır bir duman genzimi yakıyor. Etraf adeta çürümüşlük kokuyor. Gözlerimi içeride gezdiriyorum. Zengin kodamanlar ve onların üstlerine çıkmaya çalışan kızlarla dolu.

En köşedeki masaya oturuyoruz. Onları arayarak bulamayız. Bekleyip bizi fark etmelerini bekleyeceğiz.

Hepimize içki ısmarlayıp garsona yüklü miktarda bahşiş veriyorum. Bu ilgilerini çekmiş olmalı. İçkiler gelir gelmez dikleyip bir daha sipariş veriyorum. Diğerleri de beni taklit ediyor. Eve'i yavaş olması için uyarmıştım ama beni pek dinlemeyecek gibi. Sıkıntıyla iç çekiyorum ama bir şey demiyorum.

Bir saat içinde dördüncü kez yüklü bir bahşiş verdiğimizde farklı bir garson eğilip kulağıma fısıldıyor. "Efendim, özel bir isteğiniz var mıydı?"

Kendimden emin bir şekilde başımı sallıyorum. "Yüz üç numaralı viskiden getir." Parola bu.

Başını hızlıca sallayıp kayboluyor. Ağzımdaki ekşi tadı yutkunarak yok etmeye çalışırken masaya göz atıyorum. Joe hiç olmadığı kadar sessiz. Robin de onu taklit edercesine surat astığı için olayın ikisi arasında geçtiğini tahmin ediyorum. Zihinlerine dalabilirim ama sırası değil.

Joe lavaboya gitmek için kalkacağını söyleyince Robin de kollarını kavuşturup bir süre duruyor, ardından açıklama yapmadan o da kalkıyor.

Çabuk olmalarını söylemeye çalışırken Eve'in parlayan gözlerini fark ediyorum. "Selam," diye fısıldıyor beni ilk defa görmüşçesine. Yüzündeki gülümseme genişliyor.

"Selam." Duraksıyorum. "Sarhoş musun?"

"Hayır." Hafifçe kıkırdıyor. "Çok değil." diye düzeltiyor. İç geçiriyorum ama ufak bir gülümseme dudaklarımı yukarı kıvırıyor. Bu kadar sevimli gözükürken ona kızmam oldukça zor.

"Merhaba."

Gözlerimi masaya yanaşan siyah saçlı kıza çeviriyorum. Gerdanındaki devasa elmas kolye dikkatimi çekiyor. Zengin olmalı, diye düşünüyorum.

Bakışlarımı yanlış yorumlamış olacak ki flörtöz bir şekilde sırıtıyor. Geriliyorum ama belli etmemeye çalışıyorum. "Merhaba."

"Viskiden talep etmişsin," diye fısıldıyor. Başımla onaylıyorum.

"Patron on dakikaya odasına çağırıyor." Parmağını saçlarının lülelerinden birine doluyor ve hafifçe öne eğiliyor. Burnumun direğini sızlatan parfüm kokusu midemi bulandırsa da ona gülümsüyorum. Eve'den titreşimlerin hareketlenmesi beni endişelendirse de rolümü bozmamaya karar veriyorum. Başka bir şansımız yok.

"Merakla bekliyorum." Elimdeki kadehten bir yudum alıyorum.

"Isabella." Masanın üzerinden yüzüme doğru eğiliyor. "Sen?"

"Tom." İşler ne şekilde ilerliyor bilmiyorum. Ona bir şeyler ısmarlarsam defolup gider mi? Duraksıyorum. "İstediğini söyle, bana yazsınlar." diyorum rahat davranmaya çalışırken.

Şuh bir kahkaha atıyor. "İhtiyacım olduğunu düşünmen çok tatlı." Elini hafifçe yanağımda gezdiriyor. Beynini patlatmamak için kendimi zor tutuyorum. Temastan nefret ediyorum. "Sevdim seni."

004x001Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin