024

241 33 34
                                    

Henry 

Ölmek istiyorum. 

Eve'e belli etmemeye çalışıyorum ama bileklerimdeki bu uyduruk kelepçeler tüm enerjimi sömürüyor.  Sadece Eve'in dokunuşu altında bir nebze olsun rahatlayabiliyorum. Dün gece ağrılardan dolayı uyuyamadım, ama Eve'i uyandırmak da istemedim. 

Dişlerimi sıkarak geçirdiğim ayık bir gecenin sersemliğiyle yürürken yok olmak istiyorum. Bizi ikna etmek için laboratuvarı gezdirmeyi teklif ettiler. Tekliften ziyade bir mecburiyetti ya, neyse. Bu kadar güçsüz olmam kendimden iğrenmeme neden oluyor. Henry Creel'ın yenilmezliği bir mor ışına bakıyor demek. 

Olivia denilen sevimsiz kadının monoton bir sesle tekrarladıklarını duymazlıktan geliyorum. Nasıl bu hale düşebilirim? Eve'in gücünün yanında benimki denizde bir kum tanesi gibi kalıyor. 

Sözde dünyayı değiştirecek, birer birer intikamlarımı tamamlayacaktım. İntikam denilen yolculuğun asla bitmeyeceğini şimdi anlıyorum. Sonsuza kadar kaçak yaşayıp yakalanmamayı umabiliriz ama er geç yakalanacağız. Ne yaparsam yapayım Eve'i koruyamayacağım. 

Ben, Peter Ballard, kendini dahi savunamayan bir zavallıyım. Brenner her başarısız olduğumda bunu tekrarlatırdı bana. Yıllar sonra ilk defa bunu iliklerime kadar hissediyorum. Boğazıma bir yumru oturuyor. Ne o, ağlayacak mısın yoksa Peter? Bu kadar mı acizsin? 

Eve elime uzanınca düşüncelerimden sıyrılıyorum. Sanki acı çektiğimi fark etmiş gibi sıcak dalgalarını parmaklarımdan göğsüme doğru akıtıyor. Ilık bir hissin içimi doldurduğunu hissediyorum. İstemsizce mahcup oluyorum. 

"Teşekkür ederim," diye fısıldıyorum.

"Dikkatinizi vermeyecekseniz turu sonlandıralım?" 

Olivia'nın kart sesi tiksinmeme sebep oluyor. Gerçekten benden nefret ediyor. Teklifi kabul edecekmişiz gibi görünmemiz gerekiyor ama tek istediğim kadının kafasını duvara sürtmek. 

"Dinliyoruz." diye mırıldanıyorum. 

Hoşnutsuz bakışlarını yeniden laboratuvara çevirirken anlatmaya devam ediyor. "Burada enerji parçacıkları üzerine deneyler yapıyoruz. Üç  yıldan fazla deneyimi olan asistanlar burada çalışabiliyor. Dediğim gibi beş yıl çalıştıktan sonra şehir dışı görevlerine dahi çıkabileceksiniz." 

"Dışarıya çıkarsak bizi her şekilde yakalayacaklarını söylediniz, nasıl buradan ayrılabiliriz ki?" diyor Eve. 

"Kimlik değiştireceksiniz." Bir anlığına ikimizi süzüyor. "Görünüşünüzü de." 

 Aklıma gelen düşünceyle sırıtıyorum. "Eve ile evli rolü yapma şansımız var mı acaba? Ona göre teklifinizi kabul edip etmeyeceğimize karar vereceğiz." 

Eve dudaklarını birbirine bastırırken Olivia'nın yüzü renkten renge giriyor. "Zevzek." diye mırıldanıyor ağzının kenarıyla, ardından enerji konusundaki vaazına geri dönüyor. Eve'in yan yana bana bakıp kendini tutmaya çalışır gibi gülümseyişi içimi ısıtıyor. 

"Nükleer enerji santrali ise muhtemelen sizin denk gelmeyeceğiniz-" 

"Santral mi?" Geriliyorum. "Burada nükleer enerji santrali mi var?" 

Olivia gözlerini kısıyor. "Evet." 

"Bombanın üzerinde oturuyoruz desenize." diyorum ruhsuz bir gülümsemeyle. Yüzüm ciddileşiyor. "Saatlerdir Vex'ten ne kadar farklı olduğunuzu kanıtlamaya çalışıyorsunuz ama Rusların nükleer enerjiyi kullanarak dünyanın yarısını yok etmesine yardım ediyorsunuz, öyle mi?" 

O da gerilmişti. "Gerek olmadıkça kullanılmayacak bir savunma silahı desek daha doğru olur." Başını hafifçe yana yatırdı. "Ayrıca santral patlarsa dünyanın sadece yarısının yok olacağını düşünmen çok tatlı." Arkasını dönüp yürümeye devam etti. 

"Sadece yalancı değil aynı zamanda vatan hainisiniz demek." diye sesleniyorum kendimi tutamayıp. Olivia delici bakışlarını bana çevirince bir an pişman oluyorum ama yüz ifademi sabit tutuyorum. 

"O elindeki kelepçelerin ne işe yaradığını unuttun herhalde, Peter." Sesi oldukça öfkeli. "Kontrolün kimde olduğunu unutma." 

"Henry'i tehdit etme," diye çıkışıyor Eve. Avucumdaki elini sakinleştirmek istercesine sıkıyorum. 

"Ayrıcalığın var diye her dediğinin olacağını zannetme." diyor bağırarak, o da çileden çıkmış gibi. 

"Olivia, neler oluyor?" 

Koridorun diğer tarafından gelen kır saçlı kadını görünce bir an çarpılmışa dönüyorum.Charlotte beni fark edince gözleri dehşet içinde açılıyor ve olduğu yerde kalakalıyor. Sanki onu tanımayacağımı ümit eder gibi dikiliyor. 

İmkansız. 

"Charlotte?" diyorum şaşkınlık içinde. Eve'in karışık yüzünü görünce açıklamak yapmak istiyorum ama Olivia sertçe beni ondan uzaklaştırıyor. Bileğimdeki düğmeye parmak izini bastırınca acı içinde çığlık atıyorum. 

"Zamanın doldu." 

Beni peşinde sürüklemeye başlıyor. Gücümü toplayıp karşı koymaya çalışıyorum ve tüm gücümle Olivia'yı ittiriyorum. Olivia'nın sırtı zemine uzanmış bir şekilde yere yığıldığını görünce bir an kendimle gurur duysam da bunun benden kaynaklanmadığını fark ediyorum. 

Eve zihnine girdi ve onu kontrol ediyor. 

Charlotte'un şaşkınlığından sıyrılıp kaçmaya yeltendiğini görünce onu kolundan yakalıyorum. "Nereye?" diye bağırıyorum. Canavar görmüş gibi çığlık atıyor. 

"Beni tanımadınız mı?" diyorum, kafam karışıyor. 

Sanki hiç değişmemiş gibi. Yıllar önce Vex'in darbeleri altında ezilirken de böyle gözüktüğünü hatırlıyorum: Çelimsiz, güçsüz ve yaşlı. Charlotte'un gözlerinde parlayıp sönen nefret beni şaşkınlığa uğratıyor. 

Eve ile oyun oynadığımız zamanlarda bana kötü davranmadığını, tam tersine Vex'i ikna etmeye çalıştığını hatırlıyorum. Neden benden böylesine nefret ediyor? 

"Charlotte Randall." diyorum anlamadığını düşünerek. Tutuşumdan kurtulmak için debelenmeye devam ediyor. 

"Eve'in annesi olduğunuzu biliyorum," diye fısıldıyorum daha yumuşak bir sesle. 

Bir anda yüzüme tükürüyor. "Yaratık." diye tıslıyor. 

Midem bulanmaya başlıyor. Gücümün son damlalarını kullandığım için onu daha fazla tutamayacağımı biliyorum. "Neden?" diyorum sadece. 

Hayatımda anne veya teyze sevgisine benzeyebilecek tek örnek sunmuş olan kişinin neden benden bu kadar nefret ettiğini öğrenmek istiyorum. 

"Senin yüzünden bu halde!" diye bağırıyor gözlerini Eve'e dikerken. Eve transa geçmiş gibi duruyor. 

"Düzelecek, merak etmeyin," diyorum afallayarak. "Şu anda zarar görmüyor, sadece o kadının-" 

Yüzüme yediğim tokatla sendeliyorum. "Senin yüzünden o da lanetlendi." Boş bulunup yere düşmemden faydalanarak kolunu kurtarıyor ve parmağını tehdit edercesine bana doğru uzatıyor. "O düzelecek ve sen de siktir olup hak ettiğin yere gideceksin." 

Koşarak uzaklaşmasını izlerken kulaklarım uğuldamaya başlıyor. 

Gözlerimin dolduğunu hayal meyal hissediyorum. 

Derin bir nefes almaya çalışıyorum. 

Bir süre sonra Eve'e baktığımda Olivia'nın boylu boyunca serilmiş bedenini incelediğini görüyorum. Bakışları bomboş. Transtan çıkıp çıkmadığına emin olamazken duygudan yoksun sesi beni kendime getiriyor. 

"Öldü." 

Onun da gözlerinin dolduğunu fark ediyorum. Yutkunuyorum.  Koridorlardan gelen ayak sesleri eşliğinde ortamızda uzanan cesede bakıyorum. 

Bir an sessizlik oluyor. 

"Robin'in annesini öldürdüm, Henry." diye fısıldıyor. 

004x001Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin