013

361 35 51
                                    

Henry

Son toprak parçasını da fırlatınca cesedin üzeri kapanıyor.

Ormana geldik. Eve arabada bekliyor, çıkmasını istemedim. O aşağılık heriften kalan eşyaları da elime alıyorum.

İnsanoğlu beni şaşırtmıyor. Eve bu haldeyken ona ben sana söylemiştim vaazı vermek istemiyorum ama en azından kendi içinde bana hak vermesini diliyorum. Çıkarı olmadığı halde iyilik yapan ve koşulsuz seven insan sayısı çok az ve belli ki Theo da bunlardan değil.

Aklıma Joe geliyor. O da bu istisnalardan olabilir.

Joe'nun dediklerinde haklı olabileceğini düşünüyorum.

Ait olan geri döner.

Ne şekilde olduğu umrumda değil, sonuç olarak Eve ilk benim yanıma koşmadı mı?

Belki de artık akışına bırakmalı, sonucunda Eve'in bana katılıp katılmayacağını öğrenmeliyim. Bir yalanımı daha yakalarsa onu sonsuza kadar kaybedeceğimi biliyorum. Bu riski göze alamam.

Gelişigüzel bir şekilde para bulmak umuduyla Theo'nun cüzdanını karıştırıyorum. Çulsuzun teki olduğunu düşünüyorum ama para çekleri ve banknotlar bulunca duraksıyorum. Basit bir garson maaşıyla elde edilebilecek miktarlar olmadığı kesin.

Biraz daha karıştırınca basılı bir fotoğraf buluyorum. Arkasını çevirmemle Eve'in dalgın yüzünü görmem bir oluyor. Gizlice çekilmiş olduğu belli. Hırsla diğer cepleri karıştırıyorum ve başka fotoğraflar karşıma çıkıyor. Benim uzaktan çekilmiş resmim, otel odasında hep birlikteyken Joe ve Robin'in de dahil oldukları ve Eve'in garson üniforması içinde gülümseyen yüzü. İrkiliyorum.

Bu adam tahmin ettiğimden daha tehlikeli.

Arabanın kapısını açınca Eve irkiliyor. "Bitti mi?" diyor kısık sesle. Belli ki yine ağlamış.

Fotoğrafları ona uzatıyorum. Gözleri irileşiyor. "Ondan mı çıktı bunlar?"

Başımı sallayarak onaylıyorum. "Her kimle çalışıyorsa uzun süredir bizimle iletişime geçmek için çabaladığı belli." Cüzdanı fırlatırken direksiyona geçiyorum. "Ajan olabilir, Vex'in adamı olabilir, herhangi bir devletin adamı olabilir..." İç geçiyorum. "Yarın buradan gidiyoruz."

Arabayı çalıştırıyorum. Yutkunarak bana bakıyor. "Nereye?"

"Bizi bulamayacakları bir yere. Bu adamın ölümü başımıza iş açmadan izimizi kaybettirmeliyiz." İtiraz etmemesine şaşırıyorum. Şok içinde olmalı.

Yolda sessizce gidiyoruz. Bir süre sonra yavaşça, "Robin'ler de gelmeli." diyor. Kaşlarımı çatıyorum.

"Onları almadan gideceğimi nereden çıkardın?" Direksiyona vuruyorum. "Sabahın ilk ışıklarıyla bu arabanın plakasını sökeceğiz ve yola çıkacağız."

Bakışlarını yüzümde hissediyorum ama gözlerimi yoldan çevirmiyorum.

Neden sonra sessizliği bölüyor.

"En başından beri blöftü, değil mi?"

Karşılık vermiyorum.

*

"Nerede kaldınız?" diye çemkiriyor Robin. Saatlerdir lobide bizi bekledikleri için çok sinirli. Eve olan biteni anlatmak istemiyor, o yüzden sözü devralıyorum.

"Theo ajan çıktı, icabına baktım ve yarın buradan ayrılıyoruz."

"Ne?" diye bağırıyor ikisi bir ağızdan. Başım ağrıyor. Alnımı ovuşturuyorum.

004x001Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin