011

315 32 55
                                    

"Bugün de çok şıksınız, hanımefendi."

Theo'nun sesiyle dalgınlığımdan sıyrıldım. Jilet gibi ütülenmiş üniformasının papyonunu düzeltirken bir yandan sırıtıyordu. Zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdim.

Dört hafta önce vardiya saatlerim değişmişti ve Theo ile böyle tanışmıştım. İkimiz de öğleden akşam sekize kadar yemek ve atıştırmalıkları dağıtıyor, sekizden sonra da alkollü içecek servisine başlıyorduk. Kimsenin görmediği anlarda akımlarla işlerimi hallettiğim için eskisi kadar zorlanmıyordum, ama yine de eskisinden daha mutsuzdum.

Robin neden ayrıldığımıza dair -sanki öncesinde sevgiliymişiz gibi- bahanelerimi duyduktan sonra şüpheyle yaklaşsa da sorgulamamıştı. Böyle olması işime geliyordu çünkü Joe gibi peşime takılsaydı delirirdim herhalde. Joe'nun Henry ile aynı odada kalması onun için başlı başına bir ceza olmalıydı.

Henry.

Aklımdan geçtiği her an olduğu gibi yine kalbim sızladı. Tahmin ettiğimden çok daha fazla alışmıştım ona. Sürekli dip dibe olduğumuz anlar şimdi mazide kalmış gibiydi. İlk hafta konuşabilmek için peşimden ayrılmamıştı ama Theo geldiğinden beri yalnızca uzaktan izlemekle yetiniyordu.

Robin Theo'nun benden hoşlandığını, Henry'nin de bu duruma bozulduğunu iddia ediyordu. Henry'den gelen titreşimlerin sertliğine bakılırsa bu durum doğru olabilirdi ama birinin bana o manada yaklaşabileceğine inanmakta güçlük çekiyordum.

Theo'yu romantik bir şekilde değerlendiremiyordum, sadece bir tanıdıktı işte. Nazik ve hoş biriydi, hepsi bu.

Henry'nin aklından ne geçiyordu acaba? O geceki tehdidi aklıma gelince ürperdim. Bir yanım böyle bir şeye ihtimal vermiyordu ama diğer yanım da tüm saflıklarımı hatırlatıyordu. Robin ile Joe'ya zarar gelmesine müsaade edemezdim. Zaten gidecek yerim yoktu.

Kanlar içindeki hali gözüme önünde belirdi. Ona zarar vermemin umrunda olmaması, sırf haklılığını kanıtlamak için bu kadar ileri gidebilmesi; daha da kötüsü gerçekten haklı olması.

İç geçirdim. Haklı olsa bile ona katılmak istemiyordum. Beni defalarca kandırdıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi kaldığımız yerden devam edemezdik. İçimdeki bu dürtüyü ne yapardım bilmiyordum ama bir çaresine bakacaktım. Ya da bu şekilde yaşayacaktım işte, yıllardır yaptığım gibi.

Nedendir bilinmez ama bu düşünce ruhumu daraltmıştı.

"Eve, depo vardiyanı unutma!"

Koşarak yanıma gelen Robin'e bakarken kaşlarımı çattım. "Bugün olduğuna emin misin? Yarın sanıyordum."

"Hayır, hemen şimdi." dedi tuhaf bir tavırla. Duraksadığımı görünce beni sertçe dürttü. "Hadi, çabuk ol!"

Tereddütle depoya doğru yürümeye başladım. Birkaç dakika sonra karşıma Joe çıkmıştı. "Naber?" dedi yarım ağızla gülümseyerek, rahatlamış gibiydi.

"İyiyim ama sizin neyiniz-"

Joe cümlemi bitiremeden beni deponun kapısından içeri ittirmişti bile. "Abi kardeş sorunlarınızı çözmeden buradan çıkmayın!" diye bağırdı kapının diğer ucundan.

"Ne saçmalıyorsun?" diye bağırdım. Kilit sesi duyuldu. "Joe!"

"Üzgünüm!" diye seslendi Robin. Sinirle arkamı döndüğümde daracık depoda Henry'nin bir kasanın üzerinde oturduğunu gördüm. Kollarımı kavuşturdum. "Akımla şu kapıyı açamadın mı cidden?" dedim alayla.

"Açmadım." diye düzeltti ruhsuz bir tavırla.

Loş ışıkta teni daha da beyaz gözüküyordu. Ayaklarımın üzerinde geri döndüm ve kapının koluna odaklanmaya çalıştım. Henry buz gibi depoda keyif çatmak istiyorsa kalabilirdi.

"Dur." Henry hafifçe kolumu yakalayıp kendine doğru çekince sendeledim.

"Kapıyı kırarsan parasını ödemek zorunda kalırız." Rica edermiş gibi bir hali vardı. "Hem Robin ile Joe bir süreliğine yalnız kalsa iyi olur, konuşacak meseleleri var." Geri çekilip yeniden oturdu.

Kaşlarımı çattım. Henry ne zamandan beri Joe'nun iyiliğini düşünmeye başlamıştı? Gerçi beş haftadır sürekli birlikte vakit geçiriyorlardı ama yine de bunun tamamen Joe'nun azminden kaynaklandığına ve Henry'nin ondan nefret ettiğine inanıyordum.

Yüzünü inceledim. Her zamanki gibi parlamıyordu, hatta çökmüş gibiydi. Yeterince iyi beslenmediğini düşündüm. Yutkundum. Yavaş adımlarla yanındaki kasaya oturdum.

"Seninle konuşacak bir şeyim yok."

"O herifle konuşacak şeylerin bitmiyor nedense." Sesi belli belirsiz çıkmıştı.

Tam saçmaladığını söyleyecektim ki duraksadım. O beni aylarca kandırmıştı, değil mi? Ben de biraz eğlenebilirdim. "Theo mu? Evet, senin aksine oldukça eğlenceli biri." dedim yan gözle bakarak. Bakışlarını bana çevirmese de titreşimleri yoğunlaşmıştı. İçten içe gülümsedim. "Sosyal, nazik, komik... İnsan daha ne isteyebilir ki?" dedim hülyalı bir sesle. Henry'nin ağzından alaycı bir hah sesi çıktı.

"Beni akşam yemeğine davet etti." diye devam ettim. Gerçekten de birden fazla kez evine davet etmişti ama pek aklıma yatmadığı için her seferinde reddetmiştim.

"İyi eğlenceler." Israrla bana bakmıyordu.

"Belki bana çıkma teklifi eder," dedim başımı hafifçe yana yatırarak. "Sonra farklı bir ülkeye taşınır, evlenir, çocuk sahibi oluruz, sonra-"

"Yeter."

Sesi buz gibiydi.

Alayla kaşlarımı kaldırdım. "Ne o, beni yanında tutma anlaşmana Theo ile görüşmemeyi de mi ekleyeceksin?"

Bakışlarını nihayet bana çevirdiğinde irkildim. Gözaltları o kadar morarmıştı ki hiç uyumamış gibi gözüküyordu. Yüz hatları yorgunluktan çökmüştü. Adeta yaşlanmıştı. Üstüne gittiğim için pişman oldum.

"Hayır." Sesi bitkindi. "Nerede mutluysan oraya git." Duraksadı. "Robin'le Joe'ya da zarar vermeyeceğim." Bakışlarını kaçırdı.

Dediğine inanmakta güçlük çekiyordum. Ne diyeceğimi bilemeden oturdum. Hiç ona bu kadar uzak hissetmemiştim.

Depo mu soğumuştu, içim mi? Her halükarda üşümüştüm. Kollarımı bedenime sardım. Akımla ısınmayı düşündüm ama dikkatim buna izin veremeyecek kadar dağılmıştı.

Henry tek kelime etmeden üstündeki ceketi sırtıma yerleştirdi. Bu ceket, laboratuvardan kaçtığımız gün ormanda bana verdiği ceketti. Yarım ağızla gülümsedim. Kokusu burnuma dolunca içimi tuhaf bir özlem duygusu kaplamıştı. Yanı başımdaydı ama özlüyordum işte.

"Bitti mi?"

Joe başını kapıdan uzattı, yanında da Robin vardı. "Sana demiştim üşürler diye," diye söylendi Robin.

Henry bir şey demeden fırlayıp depodan çıkınca arkasından bakakaldım. Joe gözlerini dehşetle pörtletti. "Pek iyi gitmedi sanırım."

Yutkundum.

004x001Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin