025

228 31 33
                                    

Henry

Duyduğumu algılamakta güçlük çekiyorum. 

"Ne?" 

Eve'in gözleri yeniden yanımdaki cesede çevriliyor. "Olivia Robin'in kayıp annesiymiş." 

Yutkunuyorum. Bu iyi olmadı. 

Nasıl öldürdüğünü sormak istemiyorum. Yüz ifadesi yeterince dağılmış gözüküyor, bir de ben üstüne gidersem buradan sağ çıkamayız. Annesinin Charlotte olduğu gerçeğini açıklamanın ise hiç sırası değil. 

Siren sesleri koridorda çınlamaya başlayınca yeniden korkuyla birbirimize bakıyoruz. "Gidelim." diyorum hızlıca ayaklanırken. Eve'in kıpırdamadan aynı noktaya baktığını fark edince eğilip omzundan yakalıyorum ve hafifçe sarsıyorum. "Eve, gitmemiz gerekiyor." 

Dalgınca ayağa kalkıyor, sanki siren seslerini bile duymuyor gibi. Elinden tutup yürütmeye başlıyorum. Ayrıldığımız koridordan Rusça sesler geliyor. Mümkün olduğu kadar karışık ilerlemeye çalışırken az da olsa hissettiğim titreşimlerden uzaklaşmaya çalışıyorum. 

"Nereye gidiyoruz?" diye fısıldıyor. 

"Joe'yla Robin'i bulmamız gerek." diye mırıldanıyorum. 

Eve dehşetle bana bakıyor, nihayet gerçek hayata dönmüş gibi gözüküyor. "Ona nasıl söyleyeceğim?" Titrediğini duyumsayınca duraksıyorum. 

"Olivia iyi biri değildi." Yüzünü ellerimin arasına alıyorum. "Sana zarar verecekti, sen sadece kendini korudun." Başını iki yana sallarken gözyaşları akmaya başlıyor. 

"Hayır, zarar falan vermeyecekti." diye fısıldıyor. 

Yakından gelen bir ayak sesi duyunca ilk gördüğüm kapıya asılıyorum ve içeri atlıyorum. Odadan ziyade temizlik malzemelerinin yerleştirildiği bir yere benziyor. Daracık yerde dikilirken nefesimi tutuyorum. Lütfen burada yakalanmayalım. Sessizce baş parmağımla Eve'in gözyaşlarını siliyorum. Suçlu bakışlarını bana dikmiş öylece bakıyor. 

Titreşimler uzaklaşmaya başlıyor. Derin bir nefes alıyorum. "Bilerek yapmadın." diye fısıldıyorum tekrar. 

Cevap vermiyor. 

Anlaşılan Eve bizi koruyabilecek halde değil."Eve, kelepçelerimi çıkartman gerek." diyorum sonunda. 

İçini çekiyor. 

"Kendini topla." Sesimin emir verir gibi çıktığını fark edince tonumu yumuşatıyorum. "Lütfen." Terden alnına yapışmış saçlarını geriye iterken parmağımla yanağını okşayarak onu sakinleştirmeye çalışıyorum. 

Derin bir nefes alıyor. Gözlerini kapatıp odaklanmaya çalıştığını görünce rahatlıyorum. Nihayet. 

Dalgaların bileklerimi zorlamasıyla dişlerimi sıkıyorum. Gücünü çok dengesiz ve savrukça uygulamasına rağmen işe yaradığını biliyorum. Narin yapısına taban tabana zıt haşin gücü hoşuma gidiyor. 

Bileklikler ortadan ikiye yarılarak patlayınca inliyorum. 

"İyi misin?" Nefesi yüzüme çarpıyor. 

Canım yanıyor ama gülümsüyorum. Aklıma laboratuvardan kaçtığımız gün geliyor. Her şeyin başladığı o gün. 

"İyiyim," diye mırıldanıyorum. Göz pınarından damlamak üzere olan bir gözyaşının üstüne hafifçe dudağımı bastırıyorum. "Gidelim." 

Güç damarlarımı genişletiyor. 

Kendimi yeniden yenilmez hissetmek inanılmaz bir haz veriyor. Bedenimin eski formuna bu kadar çabuk dönmesi istemsizce gururlanmama sebep oluyor. Kapıyı kırarcasına açar açmaz koridorun diğer ucunda olan görevlilere bir akım savuruyorum. 

004x001Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin