Henry
Kulüpteki adamı öldürdüm.
Hiçbir şey Eve'inki gibi gerçekleşmedi. Kısa ve netti, tıpkı olması gerektiği gibi. Cesedi yankesicinin parçalanmış halde uzandığı çöp kutusuna atıp yaktım.
Acımak yalnızca güçlü insanların diğerlerini kandırabilmek için uydurduğu bir bahanedir. Gerçekten güçlü olanlar kimseye acımaz. Eve de bunu öğrenecek.
Dün gece saatlerce uyumadı, tıpkı ava çıktığı zamanki gibi. Nefes alıp verişleri adeta hislerini ele veriyor. Onu izlediğimi görünce yanıma uzanıp öylece durdu. Kollarımı iyice ufalmış bedenine sardım. Tek kelime konuşmadık.
Uyuduğunu hisseder hissetmez yola çıktım. Sabahın ilk ışıklarıyla adamı öteki tarafa yollamıştım bile. Ucuz ve önemsiz bir insandı ama belli ki Eve için önemli. O halde benim için de.
Tedaviyi yarılamamıştık bile. Benden daha güçlü olduğunu biliyorum. Tuhaf bir şekilde bu gerçek beni rahatsız etmiyor, aksine gurur duyuyorum. Eve ile olmanın sonsuz çelişkilerinden biri daha. Tüm ezberlerimi bozuyorum.
Haplardan kurtulduğum için mutluyum. Cihazı söküp çıkartırken gözlerinin alev alev yandığı aklıma geliyor. Derin bir nefes alıyorum. Sakin olmalıyım. Hemen yanımda uyuyor, bir yere gideceği yok. Benimle kalacak. Bana ihtiyacı var. Benim ona ihtiyacım var.
Ruhsuz bir gülümseme dudaklarımı kıvırıyor. İhtiyaç mı? Yıllarca kimsenin desteğini kabul etmeyen Peter Ballard ve ihtiyaç duymak. Hem de on dokuz yaşında bir kıza. Belki de ondan kurtulmalıyım.
Gözlerimi bedenine çeviriyorum. Ondan ayrı kalma fikri midemi bulandırıyor. Bağımlılık ya da ihtiyaç. Kelimeler benim için bir anlam ifade etmiyor. Bomboş sokakta dikildiğimiz o anlar yeniden aklıma geliyor.
Evet, dünya bundan ibaret olmalı. Yalnızca o ve ben.
Hafifçe saçlarını okşuyorum. Uyansın ve benimle konuşsun istiyorum. Beni tercih ettiğini söylesin istiyorum. Sanki ona bir hak sunmuşum gibi. Öfkemi kontrol altında tutmaya çalışıyorum. Hayır, ben doğru olanı yaptım. Ne istediğini bilememesi çok normal. Zamanı gelince o da farkına varacak.
Islanan yanaklarını fark edince irkiliyorum. "Eve?" diyorum hafifçe. Kirpiklerinden gözyaşı süzülüyor. Acıyla dolu irislerini bana dikince kaşlarımı çatıyorum. Kalbime tanımlandıramadığım bir sancı saplanıyor. "Neyin var?" diye fısıldıyorum.
Kırık sesi odada yankılanıyor.
"Keşke hiç var olmasaydım."
Perdeler alev içinde. Annemle babam yan yana uzanıyor. Gözlerinden kan fışkırıyor. Az önce hissettiğim kadar coşkulu değilim şimdi. Niye yaptım bunu? Niye?
Nefesim daralıyor. Ellerimi utançla yüzüme kapatıyorum. Korkunç biriyim ben. Kendimi de yakmak istiyorum. Parmağımı usulca alevlere değdirmeye çalışıyorum ama hissettiğim acı beni bayıltacak gibi oluyor. İki büklüm yere uzanırken gözyaşlarımı tutamıyorum.
Neden yaptım bunu?
Keşke ben ölseydim.
Keşke hiç var olmasaydım.
Yutkunuyorum. Hatırlamak istemiyorum. Kendi dehlizimde boğulursam Eve'e yardım edemem. Gözyaşlarını usulca siliyorum.
"Benim de öyle hissettiğim zamanlar olmuştu."
Tereddütlü bakışlarını yüzüme çeviriyor. "Sonra ne oldu?"
Hafifçe gülümsüyorum. "Öyle hissetmeyi bıraktım."
"Nasıl yani?" diyor kaşlarını çatarak, belli ki cevabım onu tatmin etmedi.
"Olduğum kişiyi kabul ettim." Yanağını okşuyorum. "Kendime değer vermeyi öğrendim." Duraksıyorum. "Öğrettiler, diyelim."
"Böyle olmak istemiyorum." Gözleri yine nemlenince yatıştırmaya çalışırcasına saçlarını okşuyorum.
"Gerçekten istemiyor musun, Eve?" Yüzümü ona yaklaştırıyorum. Hayatı bana bağlıymış gibi dinliyor. İstemsizce gülümsüyorum. "Güçlü olmak seni tatmin etmiyor mu?" Kaşlarımı kaldırıyorum. "Sen olmasaydın belki de o masum çocuk ölecekti. Bu seni neden günahkar yapsın ki?" Bana inanıyor mu merak ediyorum. "Sen bir azizeden daha temizsin, Eve." diye ekliyorum içtenlikle. Şüpheyle bakmaya devam ediyor.
"Bir azize katliam yapmazdı."
"Bir azize ne olursa olsun adaleti sağlardı."
Bir süre susuyor, kendi kafasında muhakeme yapıyor gibi.
Sonunda "Beni gerçekten böyle mi görüyorsun?" diyor çekingen bir sesle. Gülümsemem genişliyor.
"Hayır," diyorum hafifçe burnunu dürterek. "Çok daha kutsal görüyorum."
O da gülümsüyor. "Sadece sen öyle görebilirsin," diyor dalgınca. Kaşlarımı kaldırıyorum.
"Ben yeterli değil miyim?" diyorum şakayla karışık. Gözlerimi kaçırıyorum. Alacağım cevap beni bu kadar korkutmamalı.
"Henry," Duraksıyor. "Sen her şeye rağmen beni kabul edebilecek tek kişisin." Elime uzanınca elektrik çarpmış gibi oluyorum. "Yeterliden çok daha fazlasın."
Sanki avucumdaki eli kalbimi sıkıştırıyor gibi. Bu dediklerini unutursa ne yaparım bilmiyorum. Kollarımı daha sıkı sarıyorum. Titreşimlerini her zerremde duyumsarken paniğin boğazımda yükselmesini durduramıyorum.
Lütfen benden vazgeçmesin.
Her şeyi öğrense bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
004x001
FanfictionEVET TOM RIDDLE ESINTILI BIR KITAP 001x004'ün devam kitabı AMA sırf manipülatif ve yakışıklı bir erkek görmek için direkt buradan başlayabilirsin evet kriterler oldukça az