ikna

1.4K 220 301
                                    

selam!!!!!!!!!!!!!!!

oy ve yorumu unutmayalım

. . .

biraz önce yaptığım dört şekerli, bol sütlü ve sıcaklığıyla avuç içlerimi ısıtan kahvemi yudumlarken cesaretimi toplayıp onları içmemi bekleyen ilaçları şişelerini inceliyordum, bu sefer üçünün de ağzı açıktı.

başından beri böyle bir şey yapmam en doğrusuydu zaten, uçurumun kenarında güzel bir manzaraya karşı ölmek bile benim gibi birisi için fazlaydı. ben evimde yapayalnız bir halde içtiğim salak saçma haplar yüzünden sessiz sedasız bir şekilde, kendimin bile haberimin olmadığı bir anda ölmeyi hak ediyordum.

Taehyun buna bile bir kere engel olmayı başarabilmişti ama bu sefer yapamayacaktı, bu sefer kararım kesindi. cesaretimi tam olarak toplayıp bu sefer gerçekten de her şeyi bitirecektim.

çünkü artık hiçbir şey yetmiyordu, hiçbir şeye sığamıyordum. her gün, her saat, her dakika kendimi bir fazlalık gibi hissediyor ve buna engel olamıyordum. tutunduğum bütün dallar teker teker kopuyor ve onları tuttuğum ellerim paramparça oluyordu, her yerimde başka bir iz taşıyordum. bütün vücudum, bütün ruhum asla ama asla geçmeyecek izlerle doluydu. nasıl yaşanırdı ki böyle, nasıl dayanayım ki ben buna? herhangi bir insan dayanabilir miydi buna? yalnızlığa dayanılırdı belki fakat bu denli yalnız hissetmeye dayanabilecek kimse var mıydı?

Hyungsu bugün sınıfa gelmiş ve benimle yine her zamanki gibi herkesin önünde dalga geçmişti. hayır, bu seferki öyle her zamanki gibi değildi. bu seferki beni çırılçıplak hissettirmişti, bütün tutunduğum dalların ellerimi paramparça etmesine sebep olmuştu çünkü bugün diğer herkesle beraber o da güldü. Yunhee.

Hyungsu'nun bana ettiği hakaretleri ve diğer her şeyi izlerken kısa bir an kendini tutamayıp başını öne eğdi ve elini ağzına gerip birkaç koca saniye genişçe sırıttı.

aslında sevinmem gerekiyor gibi görünüyordu. onu sevmeye başladığım ilk andan beri bunu istiyordum ya zaten, Yunhee bir kerecik de olsa bana gülseydi keşke diye dualar ediyordum ya hani... ama öyle olmuyormuş işte, dilediğimiz şeylere dikkat etmemiz gerekiyormuş. bütün kalbimizle dilediğimiz şeyler gerçekleşince her zaman mutlu olmuyormuşuz, kalbimizi de kırılabiliyormuş.

küçükken gittiğim parklarda dövülüp oyuncaklarım alınırken beni gülümseyerek izleyen babam gibiydi bugün Yunhee, gülüşleri bile aynıydı. babam da benden yaşça büyük çocukların beni dövmesini sırıtarak izler daha sonra eve gittiğimizde de karşılık vermediğim için o çocukların yaptığı şeylerin büyük bir çoğunluğunu üzerimde tekrar ederdi. babam buydu işte; güçsüzlüğümü böyle bastırmaya çalışırdı. eline geçen her fırsatta güçsüz insanlara, duygulara ve duygusallığa dayanamadığını söylerdi ama duyguları için her şeyi arkasında bırakıp çekip gitmişti.

her şey bittikten sonra gidip yanına oturduğumdaysa elini yine saçlarıma atmış ve gözlerini doldurmuştu. "iyi misin Beom?" diye sormuştu bana.

melek gibi görünüyordu böyle zamanlarda, yemin ederim tam bir melek gibiydi. işten gelip babamla uğraşmaktan halsiz düşmüş bedenime yaklaşıp başımı okşayan annem gibiydi, umrunda olmasa bile gelip soruyordu bu soruyu. babamın yaptığı her şeyi görmezden geliyor ve başımı okşayarak her şeyi geçirebileceğini zannediyordu.

geçiriyordu, itiraf etmekten nefret ediyorum ama geçiriyor.

önünde diz çöküp beni birazcık sevebilmesi, hem annemin hem de babamın aynı anda beni sevebileceğini bana gösterebilmesi için ona yalvarmak istiyordum ama ne kadar yalvarırsam yalvarayım bunun gerçekleşmeyeceğini biliyordum. kendisi bana istediği gibi yakınlaşmasına rağmen ben ne zaman ona bir yakınlık göstersem hemen kendini geriye çekip yüzünü buruşturuyordu. benden iğreniyordu. Yunhee'nin annem ve babama en çok benzeyen özelliği de buydu işte.

tears in the rain | taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin