oy yorum
oy ve yorum. . .
Taehyun'un beni bıraktığı halde yerde uzanıp tavanı izliyordum ve kafamın içinde sapsakin bir melodi yankılanıyordu. müzik dinlemek o kadar uzun süredir en yakın arkadaşımdı ki etrafta hiçbir ses yokken bile kafamın içinde bir yerlerde bir plak her istediğimde beni beslemek için hazır olurdu.
masamın üzerindeki kırık kulaklığıma doğru kafamı çevirdiğimde tamir edilip edilmeyeceğini düşündüm bir an, çok mu imkansızdı ki kırık bir kulaklığı tamir etmek? benim annemle aramı düzeltebilmem kadar mı, babamın geri gelip eskisi gibi olması kadar mı veya geçmişte yaptığım her şeyi geri alabilmem kadar mıydı bu imkansızlık?
o kulaklığı gerçekten de annem almıştı, ben oyalanayım da sesim daha az çıksın diye. karşılıksız olduğunu anlayana kadar umutsuzca sevdiğim annemin içimde yaşayan son parçası gerçekten de oydu.
annesi bile sevmez miydi bir insanı?
ne kadar kötü bir insan olduğum aklıma gelince midemde beliren ekşime yüzümü buruşturmama neden olmuştu, kötü ve çirkin birisiydim ben. Sofia'nın veya o yavrunun sevgisini hak etmeyecek kadar kötü ve çirkindim ama onlar henüz bunu fark edebilecek kadar büyük değillerdi. bir zamanlar ben de böyleydim işte, ne kadar berbat birisi olduğumu fark edebileceğim kadar büyüyene dek kendime aşıktım.
uzandığım zeminden hızlıca kalkıp yatağıma geçtiğimde üzerimdeki yabancı koku doğrudan burnuma nüfuz etmişti.
keskin ela gözleri, kaslı kolları, hafif esmer tenine sanki öyle yaratılmışçasına yakışan dövmeleri, teniyle acayip uyumlu turuncu saçları ve çatık kaşlarıyla oldukça sert görünen Taehyun'un tıpkı bir çiçek bahçesinden esen bahar rüzgarı gibi kokabileceğini tahmin etmezdim.
5kasım22
. . .
mutfak tezgahına yaslanmış kahvemi yavaş yavaş karıştırırken daha az önce atmış olmama rağmen kaç tane şeker attığımı unuttuğumu fark ettim. üç müydü yoksa dört mü? eğer üç tane attıysam bir tane daha atmam gerekiyordu ama ya tam dört tane attıysam ne olacaktı, nasıl geri alacaktım bütün kahvenin tadını bozan o şekeri? eksik olan şeyi kolayca tamamlayabilirdim ama olmuş bir şeyi asla silemezdim değil mi? yaptığım kötü şeyleri de asla silemezdim, bu yüzden üzüntüsünü çekmekten başka çarem yoktu.
en azından kahvemin şekerini doğru ayarlayabilmiştim.
hemen ayaklarımın dibinde dilini çıkartmış hızlı hızlı nefes alıp veren simsiyah yavru köpeği kucağıma almadan önce fincanı tekrar tezgaha koydum, yavruma bir zarar gelecek diye ödüm patlıyordu.
"merdivenlerden mi indin sen, hı?"
gözlerimin içine ışıl ışıl bakıp nefes alıp vermeye devam edince bir elimle avucumun içinden bile daha küçük olan kafasını okşadım. ona tam tamına iki gündür isim düşünüyordum ama henüz bulamamıştım, bu isim bulma olayını neden bu kadar büyütmüştüm bilmiyorum ama güzel bir şey olmalıydı.
"ne diye çağırılmak istersin bakalım, ne koyalım ismini?"
beni tatlı tatlı izlemeye devam edince kafasını yanağıma yaslayıp hafifçe sarıldım ona, gerçekten de yaşamak için en güzel nedenlerden birisi olmuştu benim için.
sokakta karıştığı kavgalardan korktuğu için midir bilinmez her yanına yaklaştığımda tir tir titreyen bedenini bana alıştırmak gerçekten hiç kolay olmamıştı, iki gündür beraber uyuyorduk. ona bu kadar kolay alışıp bağlanabileceğimi düşünmezdim. geçtiğimiz son iki günde onu veterinere götürüp ayaklanması için uğraşırken okula bile gitmemiştim, onunla ilgilenmek okuldakileri görmekten daha iyiydi. Yunhee'nin güzel gözleriyle Hyungsu'yu izlemesinden, ona gülmesinden veya Taehyun'dan hoşlandığını söylediğini duymaktan iyiydi en azından.
![](https://img.wattpad.com/cover/317333009-288-k924645.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tears in the rain | taegyu
Fanfiction"çok fazla da değil, yaşamanın ne kadar güzel bir şey olduğuna dair sana tam tamına yirmi neden versem aklındaki şeyi yapmaktan vazgeçeceğine söz verir misin?" - 18 eylül 2022