gölge

1.3K 201 193
                                    

.  .  .

"seni takip eden biri mi var?" yüzündeki ifadeden bana inanmadığı apaçık belli oluyordu ama yine de arkasını döndü ve birbirlerine epey sık bir şekilde sıralanmış ağaçların bulunduğu, sokak lambalarının yerdeki sarılı turunculu yaprakları aydınlatmasıyla gecenin karanlığına bir güneş gibi doğmuş dar ve ince uzun yolu üstünkörü inceledi. "hiçbir şey yok."

"gördüm diyorum sana ya, hemen arkamızdaydı!" bana inanmayışının siniri ve peşimdeki kişinin her an omzumda hissettiğim nefesi daha da gerilmeme neden olmuştu. nereden çıktı şimdi bu sapık herif, neden beni durmadan takip ediyor? neden her gittiğim yere geliyor ve bu bilgileri nereden ediniyor?

sesimdeki ciddiyet bu sefer onu ikna etmeye yetmiş okacaktı ki dikkatli bir şekilde geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladı, ben de onun tam arkasından gidiyordum. birisine bir şey olacaksa bu kişi Taehyun olmalıydı çünkü.

"yok işte Beomgyu."

"ya var diy..." kafasını aniden bana doğru çevirdiğinde bu kadar yakınında olduğumdan haberi olmadığı aşikardı çünkü burunlarımızın hafifçe birbirine çarpmasıyla gözleri olduğundan daha da büyük bir hale gelmişti. üstelik kendisini geriye çekip eliyle ağzımı kapattığında söyleyeceklerim de yarım kalmıştı.

"şşşş..." beni susturur susmaz kulağıma dolan boğuk, titrek ve acı dolu inlemeler kaşlarımın çatılmasına neden oldu. sesleri benim de duyduğumun farkına varan Taehyun ise elini, sonunda, ağzımdan çekebilmişti.

"nereden geliyor?" soruma cevap vermeden gözünü diktiği bir ağaca doğru ilerlemeye başladığında ben de onu takip ediyordum, bu sefer yakınında değildim.

"işte buradan geliyor," ağacın kuytusundaki yaprakların arasından aldığı siyah köpek yavrusu o kadar zayıftı ki ve o kadar üşümüşe benziyordu ki yüzümü buruşturmadan edemedim.

"bir yerinde yara falan var mı baktın mı?"

"yarası yok ama çok küçük, çok zayıf, çok üşümüş ve büyük ihtimalle de günlerdir aç..." sağ koluna yatırdığı yavruyu sol avcuyla okşayarak ısıtmaya çalışıyordu ve sesi az önce benimle konuşurken olduğu gibi acımazsız değildi, tıpkı bir kadifeye benziyordu. kadife gibiydi, bunu nasıl anlatacağımı bilmiyordum ama öyleydi işte.

"eve çok az kaldı zaten, hadi daha fazla üşümesin." şaşırmış surat ifadesiyle bana baktığında kaşlarımı çatmıştım, "ne yani, gözünde o kadar kötü birisi miyim gerçekten?"

"inan bana kendini benim gözlerimden görmek istemezdin Beomgyu."

kendini benim gözlerimden görmek istemezdin Beomgyu. doğru. yüzümdeki iğrenç yara izini ayna olmadığı zamanlar ben pek göremiyordum ama insanlar bunu hep görüyordu, herkes yüzümü görebiliyordu.

kendimi yok etme isteği bir kez daha bütün benliğimi ele geçirdiğinde bedenimin tir tir titrediğini hissediyordum, gözümün altından çeneme doğru uzanan cehennem çukuru fokur fokur kaynıyordu.

"doğru diyorsun, o yara izini sadece aynaya bakarken görebildiğim için şanslıyım."

"nasıl böyle bir anlam çıkarttın şimdi sen benim söylediğimden? onu kastetmediğimi gayet de biliyorsun Beomgyu, lafı değiştirtip insanları manipüle etmekte üstüne yok değil mi? ama o bende işe yaramıyor artık haberin olsun."

tears in the rain | taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin