selamlarrrrrr
TAMAM BU BÖLÜM OY VE YORUM İÇİN DARLAMAYACAĞIM AMA LÜTFEN STREAM SUGAR RUSH RIDE GUYS!
. . .
"ne yaptın bakalım bu hafta sonu?"
çantamdan çıkardığım kitabı açıp okumaya başlayacakken duyduğum ses kalbimin atışını hızlandırmıştı, Yunhee beni her zaman böyle merak etmezdi.
"hiç... sen neler yaptın?" Taehyun'dan hoşlandığını söylediği için ona bu hafta sonu Taehyun'la yaşadığım şeyleri anlatmak istememiştim çünkü ikimizin yakın olduğunu düşünebilir ve onunla iletişim kurmak için beni kullanabilirdi.
"Hyungsu ile birlikteydim."
koredeydik. homofobinin ciddi anlamda önemli bir sorun olduğu, büyük bir şaşkınlık ve nefretle karşılandığı bir toplumda yaşıyorduk.
katı bir askeri disiplinle yetiştirilmiş babamın hareketlerimi gözlemledikten sonra bana kesin çizgilerle öğrettiği şeylerden birisi de buydu, kafamla eşdeğer büyüklüğe sahip elinin işaret parmağıyla göğsüme dokunmuş ve burası sakın ama sakın yanlış şeyler için atmayacak, boş şeyler için benim ve dedenin başı asla öne eğilmeyecek demişti.
babam kendi babasını gururlandırmak için bir kadınla, annemle, evlenmiş ve bir çocuk sahibi olmuştu ama ne yaparsa yapsın yine de babasını memnun edememişti. kendisi bunu başaramayınca babasını memnun etmek için iyi evlat rolünü bu sefer de benim üzerime yıkmış ve beni kendinden başka bir şeyi önemsemeyen, duygusuz olmayı güç zanneden ve onun söylediklerinden başka hiçbir düşüncesi olmayan bomboş bir insana çevirmişti.
bana müzik dinlemeyi yasakladığı günlerden birinde, ki bul oldukça fazla olurdu, o banyodayken telefonunu kaçırmış ve büyük çabalarla öğrendiğim şifresini girip sadece ama sadece müzik dinlemek istemiştim.
istediğim şarkıyı ararken gelen mesaj bildirimini görmek ve bana yasakladığı her şeyi aslında kendinin de yapıyor oluşuna şahit olmayı asla istememiştim.
babam. ben çiçek çiziyorum diye bana hasta muamelesi yapan, ben Taehyun'u birkaç kere eve oyun oynamaya getirdim diye bir daha ikimizi asla yan yana görmek istemediğini söyleyip beni iyileştirmeye çalışan babam.
benim babam en yakın erkek arkadaşıyla beraberdi. bana hastalık olarak anlattığı, pis olarak gösterdiği her şey en başta kendisinde vardı.
bana erkekler güçlü olur, erkekler ağlamaz, erkekler şöyle erkekler böyle diyen babamın kendi hislerini söylemeye bile çekinecek kadar korkak ve güçsüz olması kafamın içinde kurduğum bütün inanç sistemlerini yerle bir etmişti ama doğrular bunlardı işte.
gerçekler böyleydi.
böyle olan insanların bile kendisini dışladığı, kendisinden nefret ettirildiği bir ülkede bana bir iftira atılmıştı ve bunu inkar bile etmemiştim. inkar edilecek bir şeyi yoktu, bu bir suç değildi.
ben bunu araştırıp bilinçli bir insan olabilecek kadar büyümüştüm ama henüz bunu başaramayan o kadar çok insan vardı ki, çoğu platformda birleşebilmiş bilinçli insanlar sayesinde her şey iyiymiş gibi görünüyordu ama yakından her şey o kadar korkunçtu ki...
böyle olduğumu zannettiği için benden uzaklaşacak insanların yanımda beş dakika bile durmasının anlamı yoktur diye düşünmüştüm ama günün sonunda yanımda hiç kimseyi bulamamıştım. bulmak da istememiştim gerçi, yalnız kalmak benim işime gelmişti ama benim dışımdaki insanların da bunları yaşadığını düşünmek canımı yakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tears in the rain | taegyu
أدب الهواة"çok fazla da değil, yaşamanın ne kadar güzel bir şey olduğuna dair sana tam tamına yirmi neden versem aklındaki şeyi yapmaktan vazgeçeceğine söz verir misin?" - 18 eylül 2022