slm cnm keyifler nasıl
oy ve yorumları ve bna abone olmayı unutmayn <3
. . .
"ne oluyor?" surat ifademi fark etmiş olacaktı ki sesindeki neşeli tını birdenbire kaybolmuştu.
"o arıyor." sesimde büyük ve belirsiz bir endişe vardı.
"aç ve hoparlöre ver." dedi, sesi oldukça ciddi ne netti.
"açmak istemiyorum."
"sen bilirsin." uzandı ve elimi tuttu, bir şey söyleyecekken durmuş ve yüzünü buruşturmuştu. canı yanıyor olmalıydı.
telefonu koltuğa fırlatmak üzereyken duraksadım. arayan kişi geçmişimi ellerinde tutan biriydi ve bundan hoşlanmıyordum. ne onunla herhangi bir iletişime geçmek ne de sesini duymak istiyordum ama peşimdeki gölgeden kurtulmanın tek yolunun onunla konuşmak olduğunun da farkındaydım. babamın da söylediği gibi canavarların üzerlerine gitmezsek onlardan asla kurtulamazdık, ya onlar bizi yerdi ya da biz onları yerdik ama eninde sonunda kurtulurduk işte.
telefonu açtım ve Taehyun'un söylediği gibi hoparlöre verdim. canavarı yemek istiyordum.
benim konuşmama bile fırsat vermeden, "geliyorum Beomgyu." dedi telefonun diğer ucundaki ses.
bu ses; annemlerin kavgasını duymamak için dinlediğim yağmurun sesini, yağmurun sesini bile bastıran o acı çığlığı, elimi yüzüme atınca hissettiğim yapış yapış sıvının bıçak kadar keskin ve demir kokusunu, titreyen ellerimle tuttuğum kanlarla kaplı telefonun diğer ucundaki nefesi hatırlattı. "geliyorum Beomgyu. sakın korkma."
gözümden damlayan iri gözyaşıyla beraber yere çökerken "bu o." diye fısıldadım.
ben ona henüz yaklaşamadan canavar beni yaralamıştı.
oydu. gerçekten de bunca zamandır hep oydu. neyi amaçlıyordu? kazadan sonra babamla beraber kaçıp ortadan kaybolmuşlardı işte, neden tekrar ortaya çıkma peşindeydi?
"bunca yıl sonra..." sesimle beraber telefonu tutan elim de titriyordu, "ne istiyorsun?"
"tanıdın mı beni?"
onu tanımamdan memnun olmuş gibiydi. sanki beraber iyi anılarımız varmış gibi, sanki babamla annemin kavga etmesine sebebiyet verip kaza yapmamıza önayak olmamış gibi davranıyordu. yüzümde ve vücudumda bulunan yaraların sızlayıp yandığını hissettim. ellerim sanki kanlarla kaplanmış gibi ıpıslaktı.
büyük bir nefes verdi, "bak..." dedi, gözlerimi zeminden kaldırıp Taehyun'a bakmaya başladım. ona bakıp sakinleşmem gerekiyordu ama o benden daha endişeli görünüyordu. benim için benden daha çok korkuyordu. "bana engel olan şeylerden sonunda kurtuldum ve... artık gizlenmek istemiyorum tamam mı, konuşmamız gerekiyor."
"olmaz." babamı görmeye hazır değildim. onu hayatımın hiçbir yerinde istemiyordum. onun varlığını da sesini de görüntüsünü de... onun anılarını da... ona ait olan hiçbir şeyi hayatımda istemiyordum.
"korkuyorsun değil mi benden?"
"korkmuyor!" konuşan kişi ben değildim. Taehyun yüzünü buruşturarak kalkmış ve çökmüş bedenimin yanına oturmuştu. kaskatı kesilmiş vücudumda hissettiğim kolları ne zamandır yutkunmama engel olan kaslarımı gevşetmiş ve sesli bir şekilde yutkunmama neden olmuştu.
"Taehyun?" onun adını biliyor oluşu midemi bulandırdı, babamın Taehyun'un şu anki halini görmüş olabilme ihtimali canımı yaktı. ona yaklaşmalarını istemiyordum, ondan uzak durmaları için her şeyi yapardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tears in the rain | taegyu
Fanfiction"çok fazla da değil, yaşamanın ne kadar güzel bir şey olduğuna dair sana tam tamına yirmi neden versem aklındaki şeyi yapmaktan vazgeçeceğine söz verir misin?" - 18 eylül 2022