manzara

1.3K 228 260
                                    


neeeeeyyyyyy ben erkenden bölüm yazayım siz de oy verip bol bol yorum mu yapın???????????

. . .

"yine neye bu kadar üzgünsün Beom?"

yine. onun aklında böyle biri olarak kaldığımı ve sonsuza kadar da böyle kalmaya devam edeceğimi biliyordum. sürekli bir şeyler için üzgün olan o çocuk.

"iyiyim ki." verdiğim cevap tabii ki de onu tatmin etmemişti, asla etmezdi. kaşlarını hafifçe havaya kaldırıp dudaklarını büzüştürdü ve elini saçlarıma atıp karıştırmaya başladı, bir taraftan da konuşuyordu. "senin lanetin de yalan söylemeyi becerememek."

yanılıyordu, o kadar iyi yalan söylüyordum ki söylediğim tek doğru şeyi de yalan zannetmişti. onun dışında bir sürü lanetim de vardı ayrıca, görmüyordu beni.

iyiydim bugün, gerçekten iyiydim. her şeyden kurtulacaktım sonunda.

pamuksu elleri simsiyah saçlarımın arasında gezinmeyi bırakıca tuttuğum nefesimi geri bırakmış ve hızlanan kalbimi duymaması için dualar etmeye başlamıştım. "yalan söylemiyorum Yunhee, gerçekten iyiyim."

"müzik bile dinlemiyorsun bugün, seni tanıdığım günden beri ilk defa kulaklarını bu kadar fazla gördüm inanır mısın?"

"kulaklığımı..."

"aaa... bak, benimki geliyor!" heyecanlı bir şekilde sözümü kesince kaşlarıyla işaret ettiği yerde Hyungsu'yu görmeyi beklemiyordum. benimki?

"Hyungsu mu?" fısıldayışımla beraber yüzünü buruşturmuş ve kafasını olumsuz anlamda sallamıştı. "o dağ ayısı değil tabii ki."

"kim o zaman, başka kimse yok ki orada?"

"merak etme, Hyungsu buradaysa o da buralarda bir yerlerdedir." telefonunun ön kamerasıyla kaküllerinin önünü düzeltmiş ve çantasından çıkarttığı ona belki de en çok yakışan rujunu tazelemişti. benim için asla böyle şeyler yapmayacaktı.

"kimden bahsediyorsun ki?" kalbimin içindeki yangını gizleyebildiğim kadar gizlemeye çalışıyordum ama olmuyordu, çok acıyordu. Hyungsu buralardaysa Taehyun da buralarda olurdu.

"bak, geldi işte."

Kang Taehyun; ortaokuldayken aynı okulda hatta aynı sınıfta olduğum küçük, sessiz sedasız ve İtalya'dan daha yeni geldiği için dilimizi pek iyi konuşamayan çocuk, kötü davrandığım ve elime geçen her fırsatta dışladığım o çocuk.

geçmişimle ilgili herkesten kaçıp buralara gelmiştim ama ondan kaçamamıştım işte, önceden çok dalga geçtiğim ve yıllardır değişmeyen turuncu saçları, yeni yaptırdığı dövmeleri, uzayan boyu, durmadan büyümeye devam eden vücudu ve artık benden bile iyi olan korecesiyle beraber lisede bambaşka birine dönüşmüştü.

birbirimizi gördüğümüz ilk andan bu yana hiç tanışmıyormuş gibi davransak da aslında çok ama çok yakından tanışıyorduk.

"Taehyun'dan mı hoşlanıyorsun?" bir zamanlar yanımda hiçbir şansı olmayan o çocuğun şu an yanında hiçbir şansımın olmaması zoruma gidiyordu. zamanın her şeyi bu kadar değiştirmiş olması canımı yakıyordu. eski Beomgyu'yu özlüyordum.

"evet, çok yakışıklı değil mi? çok da kibar."

yüzümü buruşturmuştum, kibar mı? dün ellerini siyah okul pantolonuna atmış aheste aheste yürüyerek kulaklığımı ezip geçerken hiç de kibar biri gibi değildi. Hyungsu'nun beni oradan oraya sürüklemesini izlerken hiç de kibar biri değildi.

tears in the rain | taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin