1.6

13K 536 22
                                    

Evi son kez kontrol ederek dış kapıya doğru ilerledim. Kapının kulpunda olan elim bir türlü aşağı doğru baskı uygulamazken Matmazel, uyuşuk adımlarla yanıma geldi. Ayaklarımın dibine sokularak kendini bana sürterken küçük mırıltılar çıkartıyordu. Ayaklarımın üstüne eğilerek tüylü yüzünü avuçlarımın içine aldım. 

Art arda miyavlarken başına ufak bir öpücük kondurdum. "Ben gidiyorum kızım. Akıllı dur evde tamam mı? Yaramazlık yapma." dediklerimin üstüne bir kez daha miyavlarken yerden kalkarak kapıyı açtım. Dışarı çıkıp ayakkabılarımı giyeceğim sırada Matmazel hala kapıda duruyordu. Normalde olsa gitmemi beklemez, hemen içeri girerdi.

Bu durumu fazla umursamamaya çalışarak ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Yerden doğrulup kapıyı kapatacağım sırada Matmazel buna engel oldu. Kafasını kaldırıp boncuk boncuk gözleriyle bana bakarken gitmemi istemiyordu sanki ya da ben gitmemek için kendime bahane arıyordum. 

"Matmazel, hadi içeri git. Çok geçmeden geleceğim." 

Aldığım cevap bir miyavdan öteye gitmezken Matmazel'i zorlukla içeri soktum. Daha sonra hızlıca kapıyı kapadım. Kapının ardından sesleri gelirken umursamamaya çalışarak asansörü çağırdım. Aradan geçen her saniyede Matmazel'in sesi artıyordu. Sürekli miyavlıyor, kapıyı tırmalıyordu.

Asansör benim olduğum kata geldiği sırada kapıyı açtım. Matmazel'in sesini her duyduğumda içimde bir sıkıntı peyda olurken asansörün kapısını bırakarak birkaç adımda kendi dairemin önüne geldim. Anahtarı cebimden çıkarıp kapıyı hızla açarak Matmazel'i kucağıma aldım.

Boynuma sokulup son kez miyavladı. Biraz daha sakinleşmesi için tüylerini okşarken amcamlara gidip gitmemek arasında kalmıştım. Gitmek istemiyordum ama eğer gitmezsem de sürekli arayıp duracağını da biliyordum.

Oraya gidip onu dinleyene kadar rahat bırakmazdı beni.

Birkaç dakikalığına kapıda kucağımda Matmazel ile kalırken kızımın beni bırakmayacağının bilincindeydim. Kendi içimde ne yapacağıma dair bir savaş verirken son çare olarak Tan'a bırakmaya karar verdim. Belki Kont'u görürse benim gitmemi umursamazdı.

Bu düşünceye sığınarak merdivenlere yöneldim. Çok geçmeden Tan'ın evinin önüne geldiğimde zili çaldım. İçeriden bir şeylerin düşme sesi gelirken birkaç saniye içinde kapı açıldı. Saçı başı dağınık, ters giyilmiş tişört ve şiş gözlerle Tan karşıma çıkarken onu uyandırmış olma düşüncesi doldu içime.

Bu hisle içime pişmanlık tohumları serpiştirilirken alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Çocuğu da uykusundan etmiştik iyi mi?

Tan, karşısında beni gördüğüne şaşırsa da kısa sürede kendine gelerek eliyle dağılmış saçlarını düzeltmeye çalıştı. "Kusura bakma Meyra. Kapıyı da böyle açtım ama."

Dediklerine karşı başımı hızla olumsuz anlamda salladım. "Asıl sen kusura bakma, uyandırdım sanırım."

"Yok, sorun değil. İçim geçmişti sadece."

"Şey..." dedim çekinerek. "Matmazel'i iki saatliğine sana bırakabilir miyim?"

"Olur, bakarım ben." dedi isteğime karşı çıkmayarak. "De bir sorun mu var? Biraz tedirgin görünüyorsun."

"Yok." dedim hızla. "Bir sorun yok. Bir işim vardı da. Matmazel'de durmadı evde."

"Tamam, benim için sorun değil. Bakarım ben."

"Çok geç kalmam."

"Sorun değil Meyra, rahat ol sen."

"Teşekkür ederim."

Kafasını hafifçe aşağı eğerek önemli olmadığını belirtti. Ardından sağ elini havaya kaldırdı. "Görüşürüz."

Bu hareketine karşı gülümserken buldum kendimi. "Görüşürüz."

🐱

Amcamın bana attığı adrese geldiğimde bir süre mahallenin içinde dolandım evi bulabilmek için. Etraftaki evlerin her biri birbirine benziyordu ve bu da benim o evi bulmamı zorlaştırıyordu. Birkaç dakika daha gezip bulamamanın verdiği bezginlikle yanımdan geçen birini durdurdum.

"Pardon, bakabilir misiniz?"

"Buyur abla."

"Osman Kıraç'ın evi nerede acaba? Dakikalardır dolaşıyorum ama bulamadım." Benden birkaç yaş küçük olan çocuk sola dönerek eliyle dış cephesi maviye boyanmış bir evi gösterdi. "Şurası abla."

Çocuğa teşekkür ederek yanından ayrıldığımda iki katına çıkan gerginliğimle gösterdiği eve doğru ilerledim. Montumun cebinde olan ellerim istemsiz bir şekilde yumruk olurken derince yutkundum. 

Ne kadar yavaş yürümeye çalışsam pek bir işe yaramamış, ayaklarım beni mavi boyalı evin önüne getirmişti. Gözlerimle bir süre evi ve küçük bahçesini inceledim. Daha sonrasında ise oyalanmanın sadece vakit kaybı olduğuna kanaat getirerek kapıyı çaldım.

Kapı; birkaç saniye içinde sarışın, uzun boylu biri tarafından açıldı. İri kahverengi gözleriyle beni incelerken aynı şeyi ben de ona yaptım. Mert'ti bu. Hem kuzenim hem de süt kardeşim olan Mert. Çok değişmişti beş yıl içinde. Zaten uzun olan boyu biraz daha artmış, saç rengi koyulaşmıştı. 

"Hoş geldin."

🐈

~Bölüm Sonu~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

~Bölüm Sonu~

Kedi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin