3.9

2K 208 47
                                    

Üçüncü kişi anlatımından...

Tan, sıkıntılı bir şekilde annesinin istedikleri ile beraber kasada beklerken etrafına bakındı. Kaçıncıya seslendiğini bilmeden tekrar görevli birinin gelmesi için seslenirken yine aynı cevabı aldı.

"Hemen geliyorum efendim!" Bundan öncekilerde de aynı cevabı almıştı ama henüz gelen ve kasada bekleyen müşterilerle ilgilenen yoktu. 

"Hadi be evladım, işimiz gücümüz var. Bunca insan sizi mi bekleyecek?" Tıpkı Tan gibi sırada bekleyen diğer müşterilerde sıkılmaya başlamıştı. Dakikalardır bekliyorlardı ve haliyle bu bekleme işi epey canlarını sıkmıştı. 

Söylenen son sözlerin üstüne arkadan görevli biri hızlıca gelerek ürünleri geçmeye başladı. Bir yandan da geç geldiği için özür dilemeyi ihmal etmiyordu. Sıra birkaç dakika içinde Tan'a gelirken Tan, ağzının içinde söylenerek aldıklarını kasaya bıraktı. Ürünleri kasadan geçen genç kadın, Tan'ın söylenmesi üzerine ters bir bakış attı. Tan ise hiç umursamadan cüzdanını çıkararak aldıklarının ödemesini yapmak üzere kartını çıkardı.

İşini bitiren genç kadınla birlikte Tan kartını pos cihazına okutarak buradan bir an önce çıkmayı diledi. İçinde bir türlü isimlendiremediği bir sıkıntı vardı ve boğuluyormuş gibi hissediyordu. Markete gelmesinin üstünden yarım saat gibi bir süre geçmişti ve Meyra'nın hala aramamış olması da buna bir etkendi.

Şimdiye kadar çoktan Melisa'yı yurda teslim etmiş olmalıydı, markette normalden biraz fazla oyalandığını sayarsak da aramaması olanaksızdı.

Tan, marketten çıktığı anda telefonuna sarılırken son aramalarda en üstte kayıtlı olan isme dokundu. Aramanın yapıldığına dair sesi duyunca telefonu kulağına yasladı. Bir yandan da yurda doğru yürüyordu. Telefon, uzunca bir süre çalmasına rağmen açan olmayınca içindeki huzursuzluk arttı. Kaşları, kendinden bağımsız bir şekilde aşağı doğru kavislendi.

Neden açmıyordu ki? Başka zaman olsa ikinciye çalmadan açılmış olurdu. 

Tan, pes etmeyerek bir kez daha aradı. Aldığı sonuç bir öncekiyle aynı olurken yurda varana kadar tekrar tekrar aradı. Ama değişen bir şey yoktu, açmıyordu telefonu. 

Hızlı yürümesi sayesinde on dakika içinde yurda geldiğinde kapıda sıkıntılı bir şekilde duran yurt müdiresi ile karşılaştı. Müdire; oradan oraya gidiyor, kapıdaki bekçiye sorular soruyordu. "Ne demek gelmedi İhsan Bey? Saat kaç olmuş bu çocuk nerede? Meyra'yı da aradım defalarca, açmıyor."

"Bilmiyorum Sevil Hanım. En son son sabah gördüm. Meyra yanında bir delikanlıyla gelip aldı Melisa'yı. Sizin haberiniz varmış, öyle söyledi bana da."

"Vardı, vardı ama en geç yarım saat önce teslim etmiş olması gerekiyordu."

İhsan Bey'in cevap vermesine kalmadan Tan ile göz göze geldiklerinde gözlerinde bir anda parlayan umutla Sevil Hanım'a döndü. "Sevil Hanım," dedi bakışlarıyla Tan'ın olduğu yeri işaret ederken. "Meyra sabah bu delikanlıyla geldi."

Yurt müdiresi büyük bir hızla arkasına dönerek Tan ile aralarındaki birkaç adımlık mesafeyi kapattı. "Melisa nerede?"

"Meyra gelmedi mi buraya?" İkisinin de aynı anda sorduğu soru havada asılı kalırken Tan'ın kaşları biraz daha çatıldı. "Nasıl ya?" dedi kendi kendine. Durakladı birkaç saniye. Düşünmek için fırsat tanıdı kendine. Ardından da daha fazla beklemeden elindeki poşetleri bekçi kulübesinin yanına bırakarak hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. 

Sevil Hanım arkasından seslense de bakmadı. Şimdiye kadar yurda gelmedilerse bir şey olmuş olmalıydı. Büyük bir şey.

Tan, açılmayacağını bile bile tekrar aradı Meyra'nın telefonunu. 

Kedi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin