2.7

9.8K 434 52
                                    

"Ben..." dedi. Daha sonra sustu bir süre. "Nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Böyle şeyler nasıl söylenir, nereden başlanır bilmiyorum ama daha fazla içimde tutamayacağım galiba. Çünkü her gün sana bu kadar yakınken bir o kadar da uzak olmak istemiyorum. Her sabah seni görürken sadece bir günaydın deyip geçmek istemiyorum. Beni sadece bir arkadaş olarak görmeni istemiyorum. İstediğim tek şey..." dedi ve dizlerime hapsettiğim elimi kavradı. "Bu eli tutmak ve bir daha hiç bırakmamak."

Sersemlemiş bir ifadeyle Tan'ın tuttuğu elime bakarken duyduğum şeylerin doğruluğunu sorguluyordum. Doğru muydu az önce duyduğum şeyler, yoksa ben kendi kafamda mı kuruyordum? Tan, az önce dolaylı yoldan da olsa beni sevdiğini söylemişti ve sımsıkı tuttuğu elime bakılırsa da duyduğum şeyler yanlış değildi. Doğruydu.

Birleşmiş ellerimizden gözlerimi zorlukla ayırarak Tan'a baktım. Gözlerini, gözlerimden hiç ayırmadan dikkatli bir şekilde bakarken derince yutkunma ihtiyacı hissettim. Belki saniyeler geçti ama bana dakikalar gibi gelen o sürenin sonunda konuşmak için dudaklarını araladı.

"Bir şey..." dedi elimi daha sıkı tutarken. "Demeyecek misin?"

Dakikalardır birbirine tutunan gözlerimizin bağını kesen ben olurken boşta kalan elimi istemsiz bir şekilde içe büktüm. Tepkisiz bir şekilde beklerken ne diyeceğimi bilemiyordum. Benim yerimde bir başkası olsa sevinçten havalara uçardı, karnında kelebekler uçuşurdu belki de. 

Yalan yok; bende sevinmiştim, hatta heyecandan karnımda ufak ufak kasılmalar da vardı. Ama ne diyeceğimi, nasıl diyeceğimi bilemiyordum. Önceden hiçbir konuda böylesine heyecanlandığımı hatırlamıyordum ve elime yüzüme bulaştırmaktan korkuyordum.

Sahi, bu tür itiraflara karşı nasıl cevap verilirdi ki?

"Ben aldım cevabımı sanırım."

Tan'ın kısık bir şekilde çıkan sesiyle bakışlarım tekrar onu bulurken az önce umutla parlayan gözleri bu sefer kırgınlık taşıyordu. Bakışlarını benden çekerken yavaşça elimi bıraktı. "Gideyim ben artık."

Yanlış anlamıştı. Benim sessiz kalışımı, gözlerimi kaçırışımı yanlış anlamıştı. Yanlış anlaşılmayacak gibi değil ki, çekidüzen ver kendine!

Saniyeler önce Tan'ın bıraktığı elimle sımsıkı bir şekilde bileğini kavradım. Kalkmasına izin vermeden tekrar yanıma oturmasını sağlarken daha fazla beklemeden kollarımı sıkıca boynuna doladım. Başımı omzuna yaslarken bedeninin gerildiğini hissettim. 

Ben ona sarılı bir şekilde dururken çok geçmeden o da bana sarılmıştı.

Belki hislerimi onun gibi açıkça dile getirememiştim ama hareketlerimle bunu hissettirebilirdim. Belki söyleyerek değil ama dediklerine sarılarak karşılık vererek ona, onu sevdiğimi söylemiştim.

🐱

"Ahu abla, su verir misin?"

Anahtarı, deliğinden çıkardıktan sonra avucumun içine hapsederek sessizce kapıyı kapadım. Bir yandan ev botlarımı ayağıma geçirmeye çalışırken bir yandan da üstümdeki hırkanın fermuarını açmaya çalışıyordum.

"Vereyim bebeğim."

Zor da olsa bir şekilde ikisini de yaptığımda fazla ses çıkarmamaya çalışarak seslerin geldiği yöne ilerlemeye başladım. Seslerin geldiği yere ulaştığımda omzumu kapının pervazına yasladım. 

Melisa, mutfak sandalyelerinden birinde oturuyordu, elinde de su dolu bir bardak vardı. Ahu ise dağılan mutfağın büyük bir kısmını toplamıştı. Sanırım şimdi de ufak tefek kalan malzemeleri yerleştiriyordu.

Kedi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin