16. Gönüle Hasret

617 19 20
                                    

Tüm bölümü medyadaki şarkıyı dinleyerek yazdım, tavsiyedir. 

Küçüktüm, ailem vardı. Aile bağlarımız çok sıkı olmasa da onlar varlardı. Düştüğümde annem kaldırıyordu beni, eve gittiğimde sıcak yemek yiyordum, eve geç gittiğimde beni merak eden birileri vardı. Onun hiç olmamıştı. O, anne yemeği yemeden büyümüştü, o sokaklarda oyun oynayarak büyümemişti, o hiç hayal kurmamıştı, o sevgisiz bir dünyada sevdiklerinin intikamını almak için büyütülmüştü. Bir kobay gibi intikam için şartlandırılmıştı. 

Sonra intikam almak için beni almıştı hayatına, yalanlar söylemişti. Düşündükçe aslında onun duyguları hakkında bana yalan söylemediğini anlamıştım. Bana yalan söylediği için nefret etmeye çalıştım, akıl hastanesine yatırıldım, yokluğunun boşluğunu onun hayaliyle doldurmaya çalıştım, sonra karşıma çıktı tekrar intikam almak istedim. Olmadı, hayat o imkanı vermedi bana. Hastalıklarını öğrendim, bana yalan söylemesinin sebeplerin bir kısmını öğrendim. Görmezden geldim. Onun yokluğuyla sınanınca hakkını yediğimi anlamaya başladım. Hareketlerini gözden geçirdim defalarca, binlerce kez bana bakışlarını, dokunuşlarını canlandırdım zihnimde. 

Kabullendim. Onun yokluğuyla bir kez daha karşı karşıya kalınca büyük bir kabulleniş yaşadım. O beni sevmemiş değildi. O kendi dilinde sevmişti beni. O kendi dünyasında değer vermişti bana. O sadece yanlış yaşamıştı, yanlış yansıtmıştı. Sevgiyi öğrendiği şekliyle yaşıyordu, sevgiyi öğrendiği şekilde yansıtıyordu. Bana öğret demişti. Öğretememiştim. Hep daha fazlasını beklemiştim ondan. Yetinmemiştim hiç bana verdikleriyle. Belki de bu yüzden çokça kez sınanıyordum onun yokluğuyla. 

Dünya dönüyordu, dönmeye devam edecekti. İçinden birileri eksilse de, birileri katılsa da hızından hiçbir şey kaybetmeden devam edecekti. Hayat devam edecekti ama ben devam edebilir miydim? Bu bir sınavsa ben bu sınavdan geçmek istemiyordum. Hayatımın öznesi oydu, özne olmadan bir cümle anlamsızdı. Ben o olmayınca çok anlamsızdım. Belki saplantılı bir zihne sahiptim, belki de tedavi olmam gerekti. Ama onu ilk gördüğümde hissetmiştim, ben yaşamımın onunla karşılaşıncaya kadar olan bölümünde yarımdım, ona rastladım tamamlandım. Bir insan tamamlandığı insanı çabuk silebilir miydi? Çabuk unutulunca, çabuk nefret edilince o hissedilen gerçek oluyor muydu? Saplantılıda olsa ben gerçek duygular yaşamıştım. Aşkın sadece bir kere yaşanacağına inanmıştım hep ve gerçekten de sadece bir kere yaşamıştım. Tekrarı olmazdı, olmayacaktı. 

Soğuk duvar ateşler içinde kalan ruhumu nötrlemeye çalışır gibi gittikçe soğurken öylece bekliyordum. Açılacak o kapıdan duyacağım her kötü habere, söze kapatmıştım kendimi. Sadece iyi şeyler duyacağıma inandırmıştım, buna şartlandırmıştım saplantılı zihnimi. O Nevfeldi, iyi olacaktı. O bu hayata kötü başlamıştı, hayatı kötü sonlanmayacaktı. Bu kadar acı çektikten sonra hikayemiz bu şekilde bitmemeliydi. Daha iyi bir sonu hak ediyorduk. 

Kapı açıldı, bedenim ayazda kalmış boynu bükük bir yaprak gibi titremeye başladı. Hazır değildim. Gidemezdi, şimdi değil... Yaşamadığımız çok şey var. Yaşamamamız gereken çok şey var, haya bize bunu borçluydu. Doya doya ona sevgimi fısıldayamamıştım. Bize şuana kadar hep hasret yazılmıştı, biz şuana kadar hep yanmaya mahkum edilmiştik. Ben artık onu özlemek istemiyordum, ben onu yaşamak istiyordum, onunla yaşlanmak istiyordum. Saçları beyazladığından nasıl görüneceğini merak ediyordum, gözlerinin etrafının nasıl kırıştığına şahit olmak istiyordum.

'' Yakını mısınız? ''

Kafam önüme düştü, oturduğum yerden kalkamadım. Yakınıydım, yarınıydım, dünüydüm, bugünüydüm. Yarınları olmak istiyordum. Elimin tersi ile gözyaşlarımı sildim. Güçlü olmalıydım. Nevfel ben güçlü olmadığım için bırakmıştı beni. Güçlü olup, onu ayağa kaldırmalıydım. Dakikalardır gözyaşı dökmemiş gibi dimdik ayağa kalktım. Doktora bakarak kafamı olumlu anlamda salladım. 

SENSİZLİĞİN GÜFTESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin