34. BÖLÜM: ''TECAVÜZ''

8.8K 204 66
                                    

MERT

'' Gitti. ''

Verdiğim cevap Alya'nın bir toz bulutu haline gelip dağılmasına neden oldu. Verdiğim cevabı her şeye yorabilirdi. Mesela markete gitmiş de olabilirdi, dünyanın öbür ucuna da. Ama sanırım o yüzümdeki ifadeden dünyanın öbür ucuna gittiği çıkarımını yapmış ve gerçek anlamda dağılmıştı. Olduğu yere çöküp, gözlerinden inci taneleri dökülürken, ağzını zorla aralayarak konuşmaya çalıştı. Ama sadece çalıştı. Hıçkırıkları boğazına düğümlendiği için söylemek istediklerini bir türlü söyleyemiyordu. Ağabeyi ise şok olmuş bir şekilde sadece öyle yerde oturan kardeşine bakıyordu. Alya en sonunda söylemek istediklerini diline dökebildi.

'' Ne-nereye gitti? ''

Ona yüzümün bu halde olmasının sebebinin Nevfel olmadığını, aslında onun gideceğini ama son anda babamın müdahalesi ile karşılaştığını söyleyebilirdim. Ama söylemeden önce olanları şöyle bir hatırladım.

Flashback

'' Gitmek zorunda mısın? ''

Nevfel, telefonunu çalışma masasına koymuş, kıyafet falan almadan sadece çocukluk anılarını alarak gidiyordu.

'' Ben bu hayatta her şeye zorunlu bırakıldım. İsteyerek su bile içmedim, nefes bile almadım. Yaşamak için nefes alıp vermeli ve su içmeliydim. Hep zorunlu bırakıldım. ''

Haklıydı, çocukluğundan bu yana her şeye zorunlu bırakılmıştı. Babam yaşaması için onu zorlamıştı. Çocuk, zorunluluktan yaşıyordu.

'' Baba'nın haberi var mı? ''

Kapıya bakan bakışlarını bana çevirdi. Gözlerinden ve yüzünden eskisi gibi hiçbir şey okuyamıyordum. Göz bebekleri boş bakıyordu. Bir günlük ömrünün kaldığını öğrenen bir insan gibi boş ve buruk bakıyordu. Yaşamadığı, yaşayamadığı şeylerin kursağında kalması gibi buruk veda ediyordu hayata. Nevfel'in bu yaptığı hareketin beni üzmesi gerekirken benim ona daha fazla sinir olmama neden olmuştu. O, korkağın tekiydi, Zorlukla karşılaştığında herkesi arkasında bırakarak kaçıyordu. İnsanları üzdüğü için giden Nevfel onun yüzünden bir ömür acı çekmiş beni görmüyordu. Saçmalıktı.

Sorduğum soru üzerine Çalışma masasına gidip en alttaki çekmeceyi açarak iki kağıt parçası çıkardı.

'' Gideceğimi bir tek sen biliyorsun. Bu mektupları ben gittikten sonra sahiplerine verir misin? ''

Bana uzattığı mektupları alıp üzerlerine baktım. Birinde Babam, diğerinde Alya yazıyordu.

'' Vedalaşmayacak mısın? ''

Hafif bir şekilde tebessüm etti. Tebessümü yanaklarına kelebeğin konup saniyeler sonra tekrar uçması gibiydi.

'' Ben onlara veda ettim. ''

Dedi ve çalışma odasının kapısından elinde küçük bir kutuyla çıktı. Çocukluk anısı sandığı fotoğraflarla odayı terk etti. Onun arkasından odadan çıktım. Çıkış kapısını açmış bir ayağı kapının dışında diğer ayağı içeride beni bekliyordu. Yanına gidince gözlerinden kısa bir anlığına hüzün geçti.

'' Her şey için teşekkür ederim, kardeşim. ''

Ona gülümseyip kardeşlik görevimi yerine getirerek (!) ona sarıldım. Sarılışıma karşılık verdikten sonra benden ayrıldı ve arkasına bakmadan yürümeye başladı. Onun açısından acı olmalıydı, şehri terk ediyordu ve benden başka yolcu edeni yoktu. Bundan sonra olacakları bildiğim için onun bahçenin çitleri arkasından takip ettim. Ne konuşacaklarını çok merak ediyordum. Gizli gizli ona çitlerin arkasından bakarken üzerine giydiği siyah basic'in sağ omzunun ıslak olduğunu gördüm. Daha sonra bakışlarım o ıslaklık takibe çıkarak koluna indi ve o ıslaklığın kan olduğunu anlamamı sağladı. Kan omzundan akıp koluna kadar gelmişti. Bir an ortaya çıkıp yarasının kanadığını söylemek istedim ama duyduğum araba sesi ile çitlerin arkasına iyice saklanarak sadece olacakları dinlemeye başladım.

SENSİZLİĞİN GÜFTESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin