16 Bölüm

29 5 0
                                    

İyi okumalar 💗

Hepimizin sonu ölüm gibi bir karanlığa mahkumdur.
Ama bu karanlık o karanlık değildi.

Arkamdan kapının kilitlenmesi ile kapkaranlık bir deponun içinde mahsur kalmıştım.

"Bir günüm normal geçmeyecek mi benim?" diye sayıkladım. Telefonumu cebimden çıkararak feneri açtım ve etrafa baktım. İçerisi ağır bir şekilde çamaşır suyu kokuyordu. İçeri de bir sürü süpürge vileda ve boş bidonlarla doluydu. Birde köşede uzun ama dar bir dolap vardı.
Kapıya doğru dönüp bir kaç kez açmaya çalışsam da başarılı olamamıştım. Belki yedek anahtar bulma umuduyla dolaba doğru yöneldim ve dolabı açtığım an üstüme bir beden yığıldı. Yığıldığı an bedenle birlikte yeri boyalamam bir oldu. Her tarafı kan içinde olan bir beden üstümdeydi. Derin bir nefes alıp vererek sakin kalmaya çalıştım. Gerçi bu durumda kim sakin kalmayı başarabilirdi ki. Titreyen ellerimle üstümdeki ağırlığı kenara ittim ve düştüğüm yerden doğruldum. Yanımda yatan bedenin yüzüne baktım belki tanırım diye ama yüzü tanınmayacak kadar kanlı ve yara içindeydi.

Ne günah işledim de her geçen günüm birbirinden daha da kötüydü.

Önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve yere düşen telefonumu görünce kendimden nefret ettim. Daha önce Burak'ı aramak neden aklıma gelmemişti ki. Geri zekâlı Alya bir kez de bir şeyi önce düşün be. Hemen telefonu alarak Burak'ı aradım ilk aradığımda açmadı. Duymadığını umut ederek iki defa daha aradım ama ikisinde de açmadı son şansımı deneyerek bir kez daha aradım. Meşgule attı. Cidden mi? Şuan mı?
Allah'ım sen bana dayanma gücü ver.

Şuradan çıkayım var ya ilk işim Burak'ı tokatlamak olacak. Küçük bir öksürük krizine girince nefes alamamıştım ama kısa bir süre içinde geçmişti ama şöyle ki şu kokudan şuracıkta gebermezsem yapacağım ilk şey bu olsun.

"Aha şu ölü bedenin üstüne yazıyorum. Eğer yapmasam bana bir daha Alya'm demesinler."
Sinirden gülmeye başladım.

"Şu düştüğüm hale bak."
Telefonumun çalması ile yerimden sıçradım.

"Ödüm koptu lan." Burak aradığını düşünerek tekrar telefona baktım. Arayan kişi Burak değil Aras'tı. Burak'ı tokatlayacağım işte şimdi kesin olmuştu. Telefonu açarak hoparlöre aldım kolumu kaldıracak halim kalmamıştı. Galiba çamaşır suyunun kokusu yavaş yavaş beni zehirliyordu.

"Alya neredesin sen? Dersinin olduğu sınıfa gittim yoktun kızlara sordum konferans salonuna gittin dediler ama sen hariç sınıfındaki herkes orada senin gibi dakik bir kıza hiç yakıştıramadım. Neredesin söyle yanına geliyorum."

"Şu konferans salonunu oradaki depoda kilitli kaldım."

"Orada ne işin var senin."

"Aras lütfen soru sormak yerine buraya gelir misin-" lafımı tamamlamama izin vermeyen öksürük krizi yine tutmuştu. Aras iyi misin diye seslendi ve ona öksürüğüm ile geri cevap verdim. Galiba koşarak buraya geliyordu hem nefessizdi hem de ayak sesleri yaklaşmıştı. Öksürük krizi son bulduğunda hemen lafıma devam ettim. 

"Yanımda bir ceset var Aras-" Kolumda hissettiğim el ile elimde duran telefonu yere düşürdüm.

"Siktir, bu yaşıyor ya lan." ayağıma atılan tekme ile dengem bozuldu ve yere yapıştım. Telefonum büyük bir ihtimalle kırılıp kapanmıştı. İçerisi kapkaranlık olduğu için nerede olduğunu pek kestiremiyordum. Yerden tam doğrulacakken yüzüme bir yumruk yedim. Yerde uzanan bedenimi fırsat bilip tam göbeğime oturarak boğazıma yapıştı.

Ölüm SessizliğindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin