Zaman geçtikçe kendimi kaybediyordum.
Anıl'ın vurulduğunu duydum duyalı kendimde değildim. Sadece Aras'ın ısrarları sonucunda fısıldayarak "Anıl vurulmuş" demiştim.
Aras duyduğu gibi duraklasa da hemen kendine gelip etrafı toparlamaya başladı. Ben ise karşında öylece durmuş yaptıklarını izliyordum. Hızlıca etrafı toparladı yanıma gelip kolumdan tuttu. İrkildim birazda olsa kendime gelebilmiştim. Kontrolüm olmadan gözyaşlarım akmaya başlamıştı. Kolumu Aras'ın elinden kurtarıp hızlıca arabanın yolcu koltuğuna oturdum. Hemen ardımdan da Aras arabaya bindi ve oyalanmadan arabayı çalıştırdı. Hastaneye kısa bir zaman da yetişemeyeceğimizi biliyordum buraya gelirken bile yol çok uzun sürmüştü dönüşü daha da zor olacak gibiydi.
Zaman asla geçmiyordu neredeyse yarım saattir yoldaydık ama bir türlü varamamıştık. Bir yandan sol ayağımı sallıyor bir yandan da dudaklarımı yoluyordum gözüm telefondaydı ne olur ne olmaz bir haber gelir diye sürekli kontrol ediyordum. Aras arada bana bakıyor fakat araba kullandığı için tekrar yola dönüyordu. Onunda elinden hiçbir şey gelemiyordu.
"İyi misin Alya?" gözlerimi telefondan ayırmadan kafamı aşağı yukarı salladım. Bir elini bacağıma koydu. Kafamı hızla ona döndürdüm şaşırmıştım. Gözlerimiz birbirlerini bulduğunda hafif bir şekilde gülümsedi. Gülümsemesi beni rahatlatmıştı, her şey yoluna girecek der gibi bakıyordu.
"Sallama ayağını Anıl iyi olacak merak etme." Gözlerimi tekrar telefona çevirdim ama gözüm sürekli eline kayıyordu. Telefonum çaldığında hemen açtım Burak arıyordu.
"Ne oldu Burak? Anıl iyi mi? Bir şeyi yok değil mi?"
"Alya sakin ol bir şeyi yok ameliyattan çıktı şimdi valla turp gibi." Derin bir nefes alıp verdim iyi olduğunu duyunca rahatlamıştım içimde ki korku azalmıştı.
"Ne zaman geleceksiniz siz? Ne kadar yolunuz kaldı?" Bakışlarımı Aras'a çevirdim
"Ne kadar kaldı Aras?"
"Geldik biz beş dakikaya oradayız."
Çok şükür gelebilmiştik. Burak'a haber verdikten sonra telefonu kapattım. Elimi Aras'ın elinin üstüne koyarak bacağımdan kaldırdım. Güldüğünü duyunca bakışlarım Aras'a döndü boş boş sırıtıyordu. Elimle omzunu ittiğimde daha fazla sırıttı.
"Kızım ya bir dur araba sürüyorum."
"Ay çok mu sert vurdum özür dilerim." güldüm ama bir süre sonra gülüşüm soldu ve ciddileştim. Yüzüme bakıp tekrar yola döndüğünde dalga geçtiğimi anlamıştı.
"Salak bir gram bile oynamadı direksiyon şov mu yapıyorsun."
"Ya işte bak o kadar güçlüyüm ki hemen fark etmişsin."
"Hım hım tabi."
Yüzümde gülümseme oluştu Anıl ne haldeydi biz ne haldeydik. Tamam korkum biraz azalmış olabilir ama daha onu görmeden gülüp eğlenmek pek mantıklı değildi. Arastan gözlerimi ayırıp telefona tekrar döndüm.
Aras'ın dediği gibi 5 dakika içinde hastaneye gelmiştik. Araba durduğu an arabadan çıkıp hastaneye doğru koşmuştum. Kaldığı odayı öğrenip oraya doğru giderken Aras'tan ses gelmiyordu. Büyük ihtimalle o lanet şeyi içecekti. Anıl'ın kaldığı odanın koridoruna girdiğimde Burak ile göz göze geldik. Küçük bir duraksama yaşasam da koşarak boynuna atlayıp sımsıkı sarıldım. Az önce duran göz yaşlarım onun kollarının altında tekrar akmaya başlamıştı. Burak sımsıkı sarılıyordu bir yandan da saçımı okşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Sessizliğinde
Roman pour AdolescentsHani derler ya, "Bir gün mezarlık başında af dilerken bulacaksınız kendinizi. Ölü bir beden diri bir sözden daha çok yakacak canınızı." Haklılarmış. Ben annem ve babamın ölümüne sebep olmuştum. Beş yıldır mezarlıklarının başında onlardan af diliyo...