İyi okumalar:):D🤠🤠Yerimde rahatsızca kıpırdanıp, başımı yastıktan kaldırdım ve şifoniyerin üstündeki saate baktım. Dokuz olmak üzereydi. Tam bir gün olmuştu ve ben hala küçük yatak odamda, ellerim yatak başlığına kelepçeli bir şekilde duruyordum. Bu süre içinde Killer, odaya sadece bir kez gelmişti ve onda da hazırladığı sallama çayı içmem için elime tutuşturup, beni tekrar derin sessizlikle baş başa bırakmıştı.
Ve bir saatten daha kısa bir süre önce, ikinci kez odaya geldiğinde hiçbir şey söylemeden yatağın boş kısmına uzandı ve sessizce tavanı izlemeye başladı. Hava kararmıştı ama odanın içi, başucumdaki açık abajur sayesinde loştu. Başımı yatağımın başlığına yaslayıp onun yüzünü incelerken bakımlı teni kısa bir an afallamama sebep oldu. Üzerinde bulunan 'Katil' damgasına göre fazla temiz görünüyordu. Genç bir adamdı. Muhtemelen 30 yaşından daha büyük değildi ve beyaz teni kemikli ve zayıftı.
Gözlerini tavandan ayırmadan, "Hiç terk edildin mi, dedektif?" diye sorduğunda, kaşlarım çatıldı. Birden bire neden böyle bir şeyi merak ettiğini anlayamadım ama yine de düz bir çizgi halini almış, hafif dolgun koyu pembe dudaklarına bakarken, "Evet." diye cevapladım.
Dili tembelce dudaklarında gezinip onları nemlendirdikten ve, "Nasıl bir histi?" diye sordu, bu kez.
Buna bir süre cevap vermedim. Daha doğrusu, mantıklı bir cümle kurabilmek için kendime zaman verdim. Zihnim darmadağınık haldeydi. Hayatımda o kadar çok kez terk edilmiştim ki, bunları anlatacak olsam söze nasıl başlayacağımı bile bilmiyordum. Babam, annem ya da eğitim masraflarına daha fazla dayanamayıp beni yetimhaneye bırakan büyükannem... Hepsinin terk edişi ve içimde açtığı yara birbirinden farklıydı; her biri hasarlı ruhum için son derece acı bir deneyimdi.
Ancak bunun yerine derin bir nefes alıp, "Bilmiyorum." diye yalan söyledim. "Bunu hatırlamayacak kadar küçüktüm."
Duraksadı. Kaşları çatıldı ve yavaşça başını çevirerek bana baktı. Benden açıklama bekliyordu ama daha fazla konuşmak istemiyordum. Bu yüzden ilgisini dağıtmaya çalışarak, "Ya sen?" diye sordum.
Sessizlik.
Bakışları üzerimden kayıp ardımda bir noktada takılı kaldığında, "Defalarca kez." dedi yavaşça. "Annemi hatırlamıyorum. Babam olmasaydı belki daha mutlu olabilirdim. Kardeşim, eğitimi için yurt dışına gitti. Dadım, artık ona ihtiyacım olmadığını söyleyip evden ayrıldı."
Sonra aniden irkildi ve gözlerime bakarak gülümsemeye çalıştı. Belli ki acısını göstermek istemiyordu ama üzerine gidip, "Peki nasıl bir histi?" diye sorduğumda kısa bir an yüzünden geçen o tanıdık duygunun her detayına şahit oldum.
"Nefes alırken bile nefessiz kalmak gibi." Kaşları çatıldı, gözleri ıslanmıştı. "İnanılmaz bir çaresizlik, dedektif. Gözlerinin önünde kalbin parçalanıyor ve sen hiçbir şey yapamadan izlemek zorunda bırakılıyormuşsun gibi... Beni anlıyor musun?"
Buruk bir gülümsemeyle başımı salladım. Lisedeki tarih öğretmenim, 'Eğer gerçekten acı çekiyorsanız, ağlayamazsınız.' demişti. Haklıydı, her zaman olduğu gibi yine haklıydı. Babam gittiği gün ya da babaannem beni yetimhanenin kapısında bıraktığı gün ağlamamıştım. Ağlayamamıştım. Etrafımı sarmış, bana endişeyle bakan görevliler, bir şeyler söylemem için beni izlerken yaptığım tek şey sessizce etrafıma bakmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KILLER || VegasPete
FanficSiyahlar içindeki genç adam kapı pervasında durmuş ifadesizce bana bakarken, nefesimin kesildiğini hissettim. Damarlarımdaki adrenalin aniden arttı ve titremeye başlayan ellerimle silahımı sıkıca kavrayıp suratına doğrulttum. "Hey!" Koyu pembe dudak...