EP.2

827 66 108
                                    


İyi okumalarr;):)💞💞

Akşam olmuştu. Uzaklardan gelen bir kamyonetin sesini ve etrafında havlamaya başlayan birkaç köpeği duyduğumda saatin sekiz buçuk-dokuz aralığında olduğunu düşündüm. Gelen bir çöp kamyoneti olmalıydı; havlayan köpeklerse, muhtemelen yeni boşaltılmış çöplerin geride bıraktığı o inanılmaz kokudan rahatsız olduklarını söylemeye çalışıyordu.


Eğer bulunduğum evden başka bir yere kaçırılmadıysam, şehrin doğusundaydım ve çöplerin toplandığı fabrika buradan yalnızca bir saat kadar uzaklıktaydı. Trafiği ve akşam telaşını da düşünürsek, mesaisi yedi de bitmiş bir işçinin buradaki evine gelmesi bir saatten fazla sürerdi.


Gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey bacaklarımdı. Tutulmuş boynumun acısına inleyerek başımı kaldırıp etrafa bakındım. Hala aynı evdeydim. Ellerim ve ayaklarım ahşap bir sandalyeye sıkıca bağlıydı ve sert halatın sürtündüğü derimdeki yoğun acıya bakılırsa uzun bir süredir bu halde olmalıydım.


Yüzümü buruşturdum. Vücudumun her yerinde inanılmaz bir ağrı vardı ve beni bayıltmak için silahımı geçirdiği ensemi artık acıdan hissetmiyordum bile.





Hemen sonra onu fark ettim. Ağır adımlarla odaya girdiğinde, bakışlarımı yüzünden çekmedim. Yaklaştı ve bir adım kadar uzağımdaki sandalyeye oturdu. Benim ona dikkat kesildiğim kadar o da beni dikkatle izliyordu ve bu halimle bile sanki her hangi bir şey yapabilecekmişim gibi temkinli hareket ediyordu.


'Ya da boynuma gerçekten çok sert vurmuştu...'


Düşüncelerime olabildiğince tezat bir rahatlıkla sandalyeye yayılarak kadehin yarısına kadar doldurduğu şarabından bir yudum alırken, gözleri kısıldı. "Nasılsın, dedektif?" diye sordu yavaşça. Ses tonu ilgiliydi; sanki bunu umursuyormuş gibi... Aylardır kendisini arayan bir dedektifi umursuyormuş gibi. İşte böyle düşününce bunun kulağa ne kadar da saçma geldiğini daha iyi anlayabilirdik.


Kuruyan dudaklarımı ıslatıp, boğazımı temizledim. Sorusuna cevap vermek yerine, "Beni öldürecek misin?" diye sorduğumda duraksadı. Yavaşça kadehini yanındaki yemek masasına bıraktı ve başını iki yana salladı. "Bunun için bir sebebim yok."


Siyah gözleri vücudumu baştan aşağı süzdüğünde, kaşlarım çatıldı. Hareketlenmeye çalıştım ama ipler öyle sıkıydı ki, parmaklarıma kan gitmediğine yemin edebilirdim. "Eninde sonunda yakalanacaksın. Bunu biliyorsun, değil mi?"


Güldü. Hem de alayla. Sonra bunun yeterli gelmediğini düşünmüş olacak ki, başını geriye atıp güçlü bir kahkaha patlattı. Yüzümü buruşturdum. Ona küfretmek için dudaklarımı açamadan aniden üzerime eğildi ve sert parmaklarıyla çenemi yakaladı.


'Tanrım!'


Neredeyse tükürüğümde boğulacaktım. Öyle sıkı tutuyordu ki, yanaklarım içe çökmüştü. Bakışları buz gibi bir hal alırken, "Patronun böyle düşünmüyor ama..." dedi keyifle. "Hatta sana verdiği tüm şans, sadece bir insan hayatı." Boştaki elini arkasına götürüp bir bıçak çıkardığında nefesimi tuttum. Keskin metali boynuma yasladı. "Küçük bir kesik, seni şu anda sahip olduğun her şeyden alıkoyabilir."



'Sahip olduğum her şey mi?'


Soğuk metalin boynuma uyguladığı baskının arttığını hissetmeseydim bir kahkaha patlatırdım. Bu hayat bana bir şeye sahip olduğumu iddia edecek kadar bile merhamet sunmamıştı ki. Ancak ona bu acınası bilgiyi vermek yerine sessiz kaldım.


KILLER || VegasPeteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin