EP.17

671 60 121
                                    


İyi okumalar:):)😘😘

Bir çiçeği sulamadığınızda, solmasının sürpriz olduğunu söyleyemezsiniz.

Vegas, kararı verip bana hiçbir çıkış yolu bırakmayana kadar üzerime gelmişken, kabullenmekten başka bir yolum yoktu. Ben, burada ücret bile beklenilmeyen zavallı bir hastaydım. Ona nasıl karşı gelebilirdim ki?

Bunun yanında onları kapıda gördüğüm ilk an aklımdan geçen sayısız düşünceden biri de, beni neden öptüğünün açıklamasını yapacak olmasıydı. Belki bir güzel cümle, belki tatlı bir gülümseme ya da yeni bir öpücük. Bunların hiçbirini geri çevirmezdim. Hatta hazırdım bile. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken, Venice'yi bir haftadır getirmemiş olması ya da beni hiç aramamış olması umurumda değildi.

Venice'in küçük yuvarlak siyah gözlerine bakarken, onu istemediğimi söylemek bu hayatta yaptığım en zor şey olabilirdi. "Seninle bir daha görüşmek istemiyorum."demiştim.

Gözleri sulanmış ve bana acıyla bunun nedenini sormuştu. Söylemedim. Baban yüzünden demedim ama o bunu kolaylıkla anladı. Gözyaşları içinde öfkeyle babasının üzerine atılıp, küçük yumruklarını karnına sıralarken "Ona ne dedin?"diye bağırdı.

Bütün suçu kabullenip, kendimi günah keçisi ilan ettiğimde bile benim böyle bir şeyi istemeyeceğimden son derece emindi. Öyle ki, her gün okuldan çıktığında yaptığı ilk iş beni ziyarete gelmek ve odaya kabul etmesem bile kapının ardından benimle sohbet etmekti. Sanki günlük dolduruyor gibi yaşadığı her şeyi bana anlatıyordu.

Hoşlandığı bir kız vardı mesela. Upuzun altın sarısı saçları, masmavi gözleri varmış. Bugün, okulda ona çikolata aldığını ama vermeye çekindiği için Bai'nin elinden kapıp midesine indirdiğini anlattı.

Orada, kapının önünde öylece oturmuş onu dinlerken, gözlerim ıslandı.

"Pete..."dedi sonra yavaşça. Sesi boğuktu. Kapının altındaki küçük aralıktan renkli bir kağıt gönderdiğinde hızla uzanıp aldım. "Bugün, hoca bizi üzen ama yine de sevmeyi bırakmadığımız şeyleri çizmemizi istedi."

Hıçkırdı. Tanrım, kalbim tekledi. Yanaklarım ıslanmaya başladığında elim kapının kulpuna uzandı ama havada öylece asılı kaldı.

"Herkes oyuncaklarını, kıyafetlerini ya da yataklarını çizmişti. Sadece ben..." Bir kez daha hıçkırdı. "Sadece ben insan çizdim Pete..."

Gözyaşıyla puslanan bakışlarım, anaokulu çocuğunun yapabildiği kadar estetik olan resme kaydı. Kağıdın tam ortasına çizilmiş iki kişi vardı. Birinin üzerinde siyah bir takım elbise, kolunda gri renkle boyanmış bir saat ve boğazında siyah bir papyon vardı. Vegas. Diğerinin üzerindeki mavi eşofmanı izlerken, Venice'in artık şiddetle ağlamaya başladığını duydum. Bu, bendim.

Kapı kilitli değildi. Klinikteki hiçbir kapının kilidi yoktu çünkü malum, burası psikiyatri kliniğiydi. Zaman zaman bazı hastaların kapısı bile kapatılmazdı. Bazılarınınsa yanında gözetmen dururdu.

Ancak Venice, kapıyı açmıyordu. Tanrım, bu bile kalbimi sızlatıyordu. Bana ve düşüncelerime saygı duyduğunu söyleyerek, benimle oradan konuşmayı seçmişti. "Sen isteyinceye kadar, seni rahatsız etmeyeceğim."demişti.

Öğleden sonra Porsche ve kızı Bai de beni ziyarete geldiğinde birlikte bahçeye çıktık. Venice hala gitmemişti. Hatta, ben kapıdan çıkar çıkmaz peşime takılıp, tekrar odaya dönünceye kadar yanımdan ayrılmamakta ısrar etmişti. Vegas mı? Kamelyanın birinde oturmuş, Bai'nin Tokyo'daki olimpiyat maceralarını dinlerken, bizden on adım kadar uzakta Bayan Morie ile dikilmiş hem sohbet ediyor hem de kahve içiyorlardı. Üzerinde gri bir takım elbise vardı ve üzerine tam oturan dar kesim elbisenin içinde nefes kesici görünüyordu. Elinin tekini cebine atmış, gözlerini Venice'den ayırmadan Bayan Morie'nin söylediği bir şeye gülmeye başladığında gözlerimi kaçırdım.

KILLER || VegasPeteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin