26.Bölüm

2.3K 70 0
                                    

Yağmur damlaları çığlık çığlığa bağırıp üzerimize doğru sıçrarken elimde tuttuğum şemsiye ile bir nebzede olsa onu korumak istedim.

Avuç içlerine bir tutam toprak almış transa geçmiş gibi yalnızca tozlu toprağı seyrediyordu.

Bedeni buradaydı ama ruhu,kalbi,aklı her şeyiyle o kara toprağın altında yatan annesinin yanındaydı.

Soğuk bedenimi yalayıp geçerken bile yandığımı hissediyordum içimde kor dolu lavlar vardı sanki.Onu böyle görmek istemiyordum...

Islanmak umrumda değildi,hiç bir şey umrumda değildi daha doğrusu sadece ama sadece ona bir kalkan olmak,onu dış etkenlere karşı savunmasız bırakmamaya çalışıyordum.

Üzeri hep çamur olmuştu.Çöktüğü yerde külçe bir altın gibi ağırlaşmış duruyordu.

Matemimizi andıran siyah şemsiye ile iyice dibine sokuldum.Hiç umursamadan tıpkı yaptığı gibi ıslak toprağın üzerine bağdaş kurarak oturduğumda gözleri usulca kapandı.

"Hasta olacaksın oturma!"sesi o kadar kısık ve boğuk çıkıyordu ki yinede bir tepki dahi vermiş olması mutlu etti benliğimi.

"Sen de kalk o zaman."elimi omzuna koyarak yavaşca okşadım.

Parmaklarının her zerresine bulaşan ıslak çamurlaşmış toprağı bırakmadan öylece avuç içlerine hapsetti.

"Eve git..."başımı olumsuzca iki yana salladım.Burada,bu halde bırakmaya içim el vermezdi ki.

"Sensiz gidemem."diye mırıldandım.Tam o an büyük bir gökgürültüsü uğultu şeklinde yayılıp kulaklarımdan içeriye doldu.

Bir biz, bir gökyüzü ağlıyordu.

"Yalnız kalmak istiyorum biraz, lütfen!"bocalama ve kesik kesik konuşmasıyla dolu cümlesi karşısında susarak ayağa dikildim.

Bağıra çağıra seni burada bırakamam anlasana demek istedim lakin saygı duymaktan öteye gitmedim.Sustum ama kalbim karşımda gördüğüm görüntüyle birlikte oluk oluk kanamaya başlamıştı.

O yağmurun altında yapayalnız bıraktım kendisini.Öylece döndüm ve suskunluğumu bozmadan mezarlık dışına doğru çevirdim adımlarımı.

Haberi aldığımız ilk an Ferhan koşarak gitmişti.Bebeklerimize bakacak kimse olmadığından babaannem ile iletişime geçmiş ve bize gelmesini rica etmiştim.Bu isteğimi seve seve kabul etmişti.Yaklaşık iki gündür de bebeklerimiz ile ilgileniyordu.

Serra bizde kalmaya başlamıştı ama o kadar kötü bir durumdaydı ki ne yemek yiyor,ne bizimle konuşuyordu.Bir odanın içine tutsak etmişti hem bedenini hem ruhunu.

Ferhan ve Serrayı nasıl toparlayacağımı bilmiyordum.Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu.Üstelik benim de vicdanımda büyük bir yıkım vardı.Sürekli evimize son gelişinde yaşadıklarımız gözümün önünde buğulu buğulu yansıma yapıyordu.

İç çektim adımlarım adeta ölü bir balık gibiydi.Hareket etmek istemiyor geriye dönmek istiyordu ama buna direndim.

Evimizin önünde durduğumda burnumda tüten küçük afacanları göreceğim için heyecanla anahtarı deliğe soktum ve kapıyı araladım.

İçeri girer girmez çığlıklarıyla evi inleten kızlarımızın yanına ilerledim.Babaannem beni görünce gülümseyerek ayağa kalktı.

"Hoşgeldin kızım."sahte bir tebessüm yolladım.

"Hoşbuldum."ardından hemen koltuğa çökerek büyük bir sevgi ile teker teker yanaklarına öpücükler kondurdum üç bebeğiminde.O kadar rahatlatıcı bir kokuya sahiptiler ki bütün derdimi kederimi onlarla birlikte geriye örseliyordum.

Mahallemin Esnafı +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin