"Beni nereye götürüyorsun?" Diye sordum adama. Koltuğumun arkasında saklanmış bana sadece yolu gösteriyordu. Kendimi başı sürekli belalı olan Amerikan filmlerindeki karakterler gibi hissediyordum. Bir beladan kurtulunca mutlaka diğeri gelir. Neydim ben bela mıknatısı mı?
Sadist bir sevgilim, psikopat bir ailem ve arkamda kafama silah dayamış bir adam. Neden benim hayatım diğerleri gibi sakin geçmiyordu? Neden bir öğretmen, şirket çalışanı ya da bahçıvan değildim? Tek derdim para kazanmak ve akşam olunca sevgilimle sevişmek olurdu. Artık gerçekten Vegas'a beni bir odaya bağlaması için yalvaracaktım.
Bir gün kim vurduya gitmektense sevgilimin evinde yaşardım.Ama yok. Benim sonum asla mutlu sonla bitemez. Zaten fazla yaşamayıp öldürülecektim. Tek istediğim Vegas'la biraz fazla zaman geçirmek. "Ölmek bir şey değil, yaşamamak korkunç" demiş Hugo. Ben daha yaşamadım.
Vegas'a henüz hangi yemekleri, hangi kitapları sevdiğini sormadım.
Muhtemelen 'suç ve ceza' seviyordur. Bazen onun Porfiriy Petroviç gibi bir deha olduğunu düşünüyorum. Bana öyle bir psikoloji oyunlar oynuyor ki kendim de bilmeden onun beni yönelttiği yolla gidiyorum.Şimdi arkamda bana doğrultulan bir silah ve yüzünü görmediğim bir adam var. "Sağa dön yolun sonuna kadar düz ilerle". Şehirden fazla uzaklaştık. Gittiğimiz yön çöl gibi bomboştu. Tam ortada küçük bir depo vardı o kadar.
"Bundan öteye yol yok" dedim bağırarak. Arabayı durdurdum. İstese bile gidemezdim çünkü yol yoktu
"Maksadım zaten seni buraya getirmekti. İn hadi" dedi adam. Ben hemen arabadan inip adama çevirdim gözlerimi. Tanıyordum, yemin ederim daha önce görmüştüm. Şu an hafızamı ne kadar zorlasam da kim olduğunu hatırlayamadım. İpek gibi siyah saçları, küçük burnu, siyah gözleri, hayır kesinlikle görmüştüm ve bana birini anımsatıyordu. Anımsattığı kişi aklıma gelirken güldüm. Yok artık
"İçeri geç" dedi depoyu göstererek. Ellerimi teslim oluyormuş gibi kaldırarak depoya geçtim. Bana düşman gibi bakmıyordu. Bu adamın bana zarar vermeyeceğine emindim.
Depoya girince kapıyı kapattı. Bu son zamanlarda başıma gelen ve adeta normal bir hal haline gelmişti. Bir erkekle yalnızsam mutlaka kapı kapanacak. Hem de erkek tarafından.
Ben onu sakince izlerken o benim bu sakinliğime şaşırmadı. "alışıksın değil mi?"
"Her defa depoya kaçırılmasam da evet kaçırılmaya alışığım" dedim. Adam çok rahattı.Önümde durarak yumuşak gözlerle bana baktı. "Üzerinde silah var mı?" Diye sordu bana. Güldüm.
"Bunu sormak için geç değil mi? Acemisin galiba. Soruna gelirsek yok. Olsaydı seni çoktan vurmuştum"
Adamın dudakları kıvrıldı."Peki ya bıçak? Ya da keskin bir şey?"
"Olsaydı çoktan şah damarındakı kanı özgür bırakmıştım"Adam biraz uzaklaşıp silahını yere bıraktı. Deri ceketini soyunup bana yaklaştı. Ben hareketsizce ona bakarken geniş bir sarılma verdi bana. Bana sarılmış kokumu içine çekiyordu. Elleri sırtımda geziniyor, saçlarımı okşuyordu.
Aklıma gelen fikirle "hayatımda biri var dedim" hemen. Vegas öğrenirse ikimizi de yaşatmaz.Adam alnını alnıma dayayıp bir kaç saniye orda durdu. "biliyorum" dedi alnımı öpmeden önce. Son davranışı bardağı taşıran son damla oldu. Hemen onu itip geri çekildim.
"Kimsin sen?" diye sordum ona.
"İsmim Kim" dedi sonunda adam. Bu nasıl bir isim? (Y/N: Kim ismini çok seviyorum. Anlamına bakmazsak bence çok güzel bir isim)"Kimsin peki sen? Beni neden buraya getirdin? Sadece ismini söylemek için değil herhalde"
Adam bana uzun uzun baktı ve uzun süre tuttuğu nefesini bıraktı. Neden böyle yaptığını çözemiyordum. Bana aşık gibi bakıyordu. Bu bakışları iyi tanırım. Bir bu eksikti. Sadist sevgilim ve gizli aşığım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VegasPete (Firstlove)
General FictionElimi masanın altından adamın bacağına koydum. Adam şaşırdı ama bunu kimseye belli etmedi. Bacağını sıktım, okşadım ve kasığına doğru ilerledim. Adam bacaklarını biraz daha geniş açtı. Beni karşılıyordu. Elimi pantolonunun üzerinden aletine atıyord...