çapulcular

583 98 7
                                    

Bütün geceyi neredeyse uykusuz geçirdim. Düşünceler zihnimde hızla dönüp dururken, karanlık işaretin varlığı beni içten içe kemiriyordu. Babamın ölümü ve ardından kendimi bulduğum bu zaman döngüsü, hayatımı alt üst etmişti. Zamanın içinden kayıp gitmiştim ve şimdi burada, 1970'lerde, her şeyden uzak ve yalnızdım. Voldemort’un eline düşmekse her şeyin başlangıcı olmuştu.

O anları hatırlamak bile zor geliyordu. Karanlık, zifiri bir karanlık… Voldemort’un askerleri tarafından yakalanmış, korkunç işkencelere maruz kalmıştım. İrademe, zihnime saldırdılar. Her türlü direncimi kırmak, beni boyun eğmeye zorlamak için ellerinden geleni yaptılar. Ve en sonunda, karanlık işaretin lanetli sembolüyle damgalandım.

Ancak bu, içimdeki ışığın tamamen sönmesine neden olamadı. Umut hâlâ oradaydı, derinlerde bir yerde saklıydı. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma adlı bir kitap bulmuştum, büyülerin nasıl bozulabileceğini, karanlık işaretin nasıl silinebileceğini anlatan bir kitap. Kitap, bana bir umut kapısı aralamıştı. Bu umudun peşinden giderek, en sonunda kendimi Hogwarts’ta buldum, ama burada bile güvende değildim.

Bir gece, yedinci katta ilerlerken, koridorun ucundan gelen gürültü beni durdurdu. Dikkatlice ilerledim ve seslerin geldiği yöne doğru yöneldim. Bir an için, gürültünün başka bir şeye dönüşeceğinden endişe etmiştim ama içeriye baktığımda, Lily Evans ve bir diğer kızın – adını sonradan öğreneceğim – birbirlerine büyüler savurduğunu gördüm. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu, ama gözlerimi onlardan alamadım.

O anda, odanın kapısı sert bir şekilde açıldı ve içeriye dört öğrenci girdi. Onları hemen tanıdım: James Potter, Sirius Black, Remus Lupin ve Peter Pettigrew. Çapulcular olarak bilinen bu dört arkadaş, Hogwarts’ta efsane olmuştu. Ama şimdi, tüm efsaneleri bir kenara bırakıp beni tehlikeye atmaları muhtemeldi.

"Ne yapıyorsunuz siz?" diye sordu Remus Lupin, şaşkın ve hafifçe endişeli bir sesle.

Tam cevap vermek için ağzımı açacakken, içimdeki öfke ve hayal kırıklığı patlak verdi. "Sus, Aylak!" diye bağırdım öfkeyle. "Daha fazla konuşma yoksa seni parçalarına ayırırım."

James Potter'ın kaşları kalkmıştı, Sirius ise sanki bir oyun oynanıyormuş gibi gülümsüyordu. Peter’ın yüzündeyse, tuhaf bir huzursuzluk vardı, ama bu hissettiğimden farklıydı. Sanki gelecekte neler olacağını biliyormuş gibi… Ama şimdilik, bunları bir kenara bırakmalıydım.

"Bak, duyuyor musunuz? O kötü biri buraya gizlice girmiş, bizi öldürmeye çalışıyor!" diye seslendi Lily, sesinde haklı bir öfke vardı.

"Ne!" James'in şaşkınlıkla bağırmasıyla birlikte, içerideki hava daha da gerildi.

Ama kimse beni dinlemiyordu. Anlatmak istediğim şeyleri boğazımda düğümlenmiş gibi hissettim. "Yeter artık! Ben kötü biri değilim, ama siz kötüsünüz! İnsanları bilip bilmeden yargılıyorsunuz," diye bağırdım. Sesim yankılandığında, odaya bir sessizlik çöktü.

Remus, aramızda en sakin olanıydı. "Tamam, herkes sakin olsun," dedi. "Mükemmel kalite kulaklarım sizin yüzünüzden hasar alıyor."

Ona tepki vermedim, gözlerimi Lily’ye çevirdim. Bakışlarımdan korkmadığını görmek biraz cesaretimi kırmıştı, ama yine de konuşmaya devam ettim. "Ben sizinle savaşmak istemiyorum. Voldemort'un tarafında olmak istemiyorum. Lütfen, sakin ol ve beni dinle, Lily."

Gözlerinde bir an için tereddüt gördüm. Ama sonra dudakları sıkıca kapandı ve kararlı bir ifadeyle, "Sana neden inanalım? Sen bir Ölüm Yiyensin," dedi.

Bir anlığına nefes almayı unuttum. Evet, bu doğruydu ama anlatmak istediğim şeyin asıl özü bu değildi. "Ölüm Yiyen oldum," dedim, sesim titriyordu. "Ama isteyerek değil. Bana bunu yapan, karanlık bir büyüydü. Bana bunu yapan, Voldemort'un emriydi. Bana bunu yapan, bir hainin ihanetiydi."

Sözlerim odada yankılanırken, herkesin yüzünde bir şaşkınlık ifadesi belirdi. En çok da Lily'nin...

"Bu nasıl mümkün olabilir?" diye sordu Lily, sesi kısık ve sarsılmıştı.

Gözlerimi kaçırdım, bu geçmişin yükünü taşımak zordu. Avis, yani ben, Ölüm Yiyen oldum çünkü babam, Sirius Black, öldürüldü. Onun ölümünden sonra, bir zaman döngüsüne kapıldım. Zaman döngüsü, beni 1970'li yıllara sürükledi ve o karanlıkta bir ışık bulmaya çalışırken, gözlerimi açtığımda Voldemort'un askerleri tarafından yakalanmıştım. İşkence gördüm, irademi kırdılar ve beni zorla bir Ölüm Yiyen yaptılar.

Ama içimdeki son umut kırıntısını asla kaybetmedim. Hogwarts’a geri dönmüştüm, ve burada bana yardım edebilecek bir kitap buldum. "Karanlık Sanatlara Karşı Savunma" adlı bir kitap. Bu kitap, karanlık büyülerin nasıl bozulacağını, karanlık işaretin nasıl silinebileceğini anlatıyordu. Umutlanmıştım ve o kitabı takip ederek, kendimi burada buldum.

Ancak, geçidin nasıl açıldığını bilmiyordum. Gereksinim Odası hâlâ bana yardım edebilir mi, emin değildim. Ama bu konuda çok az şey biliyordum ve bunları da onlara anlatamazdım. Zaten burada olmak bile büyük bir riskti.

Remus derin bir nefes aldı ve bir karar vermiş gibi konuştu. "Peki, önce burayı düzeltelim ve seni Gereksinim Odası’na yollayalım."

Lily, odanın her bir köşesine bakarak, büyüyle her şeyi eski haline getirdi. Odayı düzenledikten sonra, bir şey söylememe fırsat vermeden, beni Gereksinim Odası’na yönlendirdiler. İçimde hâlâ bir korku vardı, ama Lily’nin bakışlarında bir yumuşama hissettim. Belki, çok geç olmadan, bana inanacaklardı. Belki de…

Ama Lily beni gizlice takip edecekti, bunu bilmiyordum. İçimdeki huzursuzluk, her adımda biraz daha artıyordu.

𝐏𝐇𝐀𝐍𝐓𝐎𝐌 ⸻Regulus Black(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin