"Kime, nasıl bir kötülük yaptın da kollarıma düştün?"
Ölmüş müydüm?
Geride kalanlar birinin öldüğünü anlıyordu da ölen öldüğünü nasıl anlıyordu? Ölünce ne oluyordu? Beni ne bekliyordu?
Ölmem gerekiyordu. Ateş bedenimi sardığında kurtuluşum olmamalıydı ama canım acımaya devam ediyordu. Öldüysem acını son bulması gerekmez miydi? İnsanın sonu vardı ama acının yok muydu? Ne zaman bitecekti?
Çok acıyordu. Çok canım yanıyordu. Öldüysem ölümü hiç sevmemiştim; henüz ölmediysem bir an önce ölmek istiyordum. Omuzumdan akan kanın sıcaklığını, sırtımdaki kırbaç izlerinin sızısını, direnmeye çalışırken yediğim tekmeleri karnımda hissediyordum. Ayaklarım yanıyordu, ayak bileklerimin yukarısına kadar sıçrayan bir ateş hiç durmaksızın beni yakmaya devam ediyordu. Ne zaman bitecekti? Altı gündür yaşadıklarıma rağmen ölümü hak etmemiş miydim?
"Ölmüş mü?" diye sordu biri.
"Ölmemiş." diye cevap verdi başka biri. Benden bahsettiklerini yüzümde hissettiğim bakışlar sayesinde anlıyordum. Ölmemiş, demişti benim için. Yaşıyordum. Nasıl? "Kurşun sıyırmış, ucuz kurtuldu." Bir el yüzümü örten saçlarımı geriye ittiğinde başka bir elin sırtımda olduğunu, birinin kucağında olduğumu fark edip dehşete düştüm.
"Sen ucuz kurtuldun." İki kişi kendi arasında, benim hakkımda konuşuyordu ancak gözlerimi bile açamıyordum. Ölmediğimi söyleyen adamın kollarında, öylece duruyordum. "O kurşunu omuzuna yemeseydi sen kafana yiyecektin. Kız hayatını kurtardı." Bu cümleler sessizliği peşinden sürükledi. Etrafımdaki olaylara dikkat etmeyi bıraktığımda zihnim hızla çalışmaya başladı. En son hatırladıklarıma yoğunlaştım.
Ben yanıyordum. Hayal değildi. Savaşçılar altı gün önce beni, annemi ve küçük kardeşimi almış, küçük kulübemizi darmadağın etmişlerdi. Kaleye götürülmüştük, orada suçumuzu itiraf etmemiz için aç bırıkılmış ve hırpalanmıştık. Hırpalanmak yaşadıklarımızı ifade etmekte çok yetersizdi, harap edilmiştik. O günlerde tek tesellim küçük kardeşim Andre'nin annemle benim yaşadıklarımı yaşamaması olmuştu. İtiraf alamadıkları için kurtulacağımıza dair umudum annemin öfkeyle söylediği, onların itiraf kabul ettikleri kelimelerden sonra sönmüştü.
"Bizi öldürmeniz bir işe yaramayacak!" diye bağırmıştı saçlarına asılmış olan savaşçıya. "Canlı canlı yakılmadığım sürece intikam için geri dönmenin bir yolunu mutlaka bulacağım!" Ölümün nefesi bu sözlerden sonra ensemizi yakmaya başlamıştı.
Gallow Ha tepesine, yakılmaya giderken bizi takip eden kalabalığın fısıltılarını hatırladım. Bunu kurtuluş olarak görüyorlardı, başlarına gelen felaketlerden sorumlu tuttukları ailenin ölümü onların huzuru olacaktı. Annem bir cadıydı, kardeşimle bense onun şeytandan peydahladığı çocuklardık. Bedenlerimiz yanarken dualar okuyacak olan din adamı sayesinde ruhlarımızdaki kirden kurtulacak ve sebep olduğumuz uğursuzlukların cezasını çekerek yaratıcıyı memnun etmelerini sağlayacaktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TILSIM VE SİS
Fantasy"Kime, nasıl bir kötülük yaptın da kollarıma düştün?" Büyük Cadı Avı'nda yakalanan Larina; ailesiyle birlikte yanmak üzereyken kendini yabancı bir evrende, bir yabancının kollarında bulur. Kollarına düştüğü yabancı; yıkılmış Artevi Krallığının saklı...