"Kucağın ona nasıl bu kadar iyi hissettirebiliyor?"
Yapılan planlar, koyulan hedefler, kurulan hayaller... Bunlar aslında hiçbir şeydi. Dünyanın düzeninde hiçbir anlam ifade etmiyordu. Bir saniye sonrasını dahi düşlemek yerine o anı en iyi şekilde yaşamak ve elindekiyle yetinmek, elindekine tutunmak gerekiyordu.
Büyük hayallerim olmamıştı ama planlarım hep orada bir yerlerde benimle birlikteydi. Ailemle kulübemizden yaka paça götürülmeden önce huzurlu bir uykuya kapılmıştım. Gözlerimi kapatırken düşündüğüm şey uzun zamandır yumurta vermeyen tavuğumun o gün yaptığı yumurtaydı. O kadar tasasızdım. Andre'nin ateşin önünde kuruttuğum, nemli saçlarının sabun kokusu burnuma dolarken o tavuğumun sabah tekrardan bizi mutlu edeceğine inanıyordum. Planım sabah gözümü açar açmaz nazlı tavuğumu kontrol etmekti. İnandığımın aksine yumurtlamamışsa onu annemden gizli akşam yemeğimiz yapacaktım. Yumurtalarının lezzetini ve yavrularının en güzel yavrular olmasını görmezden gelecektim.
Savaşçılar evimizi yerle bir ederken tavuklarımı da yakmışlardı. Bu, planlarımda yoktu. Kendimce bütün seçenekleri düşünmüştüm. Yumurtlayıp gagasıyla yumurtayı telef ettiğini bile düşünmüştüm.
Orada karanlık çöktüğünde hayat da bir yerde durur ve bekler, güneşin doğuşuyla tekrar canlanırdı. İnsanlar doğaya ayak uydururdu. Buradaki gibi karanlığı aydınlatan güçlü ışıklar yoktu. O yüzden gecelerde beni rahatsız eden sadece kâbuslar olurdu. O gece yaşanan hiçbir şey planlarımda yoktu, beklenmedik anda parçalara ayrılmıştım. Bir parçamla yabancı bir yere sürüklenmiş, iki parçamı annem ve kardeşimle bırakmıştım.
Plan kuruyor, iyileştikten sonra annemin arkadaşını bulacağımı söylüyordum ama bunu nasıl yapacaktım? Nereden başlayacaktım? Sokaklarda öylece gezecek ve onu mu arayacaktım? O kimdi? Onu bulduktan sonra ne olacaktı? Geri dönebilecek miydim? Geri döndüğümde geç olmayacak mıydı? Saatler bana, çaresizliğime acımıyor ve yoluna devam ediyordu. Zaman ilerledikçe onlardan daha fazla uzaklaşıyordum. Ya onları tamamen kaybettiysem...
Artık olmuyordu. Sımsıkı tuttuğum, kaçmalarını engellediğim duygularım kollarıma sığmıyordu. Yavaş yavaş dökülüyordu. Çığlık atmak istiyordum. Annemin sözünü dinleyip sustukça daha kötü oluyordu.
As beni bir dakikalığına yalnız bırakmalı ya da yakarışlarıma kulaklarını kapatmalıydı. Ormanda, avlak bekçisinin kulübesine benzeyen bir kulübeye doğru yürürken beni kollarında taşıdığı anlar sayesinde ailem dışında hiç kimseyle olmadığım kadar yakın olduğum bu adamdan uzaklaşmalıydım. Konuşamadığımı düşündüğünden görmemem gereken şeyler görmüştüm, bu gördüklerimi birine anlatma imkânım olduğunu bilse bana ne yapardı? Onun yanında dağılamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TILSIM VE SİS
Fantasy"Kime, nasıl bir kötülük yaptın da kollarıma düştün?" Büyük Cadı Avı'nda yakalanan Larina; ailesiyle birlikte yanmak üzereyken kendini yabancı bir evrende, bir yabancının kollarında bulur. Kollarına düştüğü yabancı; yıkılmış Artevi Krallığının saklı...