"Benden çaldığını bana geri verme zamanı."
En yakın arkadaşım benden kilometrelerce uzakta oturuyordu.
Onu görmek için o yolu at üstünde giderdim. Bunu sık yapamazdım, yapabildiğim zaman güneş doğmadan uyanmam gerekiyordu. Güneşin kızıla boyadığı gökyüzü karanlığından sıyrılıp aydınlanıncaya kadar gün içinde yapmam gereken işleri yapar ve öyle yola çıkardım. Karanlığa kalmamak için erken gittiğim gibi erken dönerdim. Onunla sınırlı zamanım olurdu. Sınırlı ve seyrek zamanlarda gerçek dostum olmuştu.
Beni görmek için evime geldiği olmamıştı. Hayır, gelememişti. Doğrusu, beni gördüğü hiç olmamıştı. Güzel mavi gözleri dünyaya geldiği andan beri görmüyordu, asla görmemiş ve asla göremeyecekti.
Ona bir gün çekine çekine "Sadece karanlık mı var?" diye sormuştum. "Karanlık ne sevgili Larina?" diye sorarken gülümsemişti. "Gözlerini kapattığında gördüğünü iddia ettiğin karanlık tam olarak neye benziyor?"
Cevap verememiştim.
"Siyah, demişti annem." diye devam etmişti sözlerine. "Siyahın ne demek olduğunu bilmiyorum. Renkler nasıl görünüyor bilmiyorum. Gökyüzü mavi diyorlar. Mavi ne? Maviyi bana nasıl anlatabilirsin? Gökyüzü dersin, gözlerim dersin ama ben gökyüzünü de gözlerimi de hiç görmedim. Benim gördüğüm şey karanlık değil. Gördüğüm şey diye bir şey yok. Kulakları duymayan birine nasıl sesler duyduğunu soruyor muyuz? Hayır. Çünkü hiçbir şey duymuyor." Görmeyen güzel gözlerindeki kederi görmek beni acının pençelerine itmişti o an. "Benim için de durum aynı. Hiçbir şey görmüyorum. Görmenin ne olduğundan bile haberim yok."
As'ın gözlerine bakarken kör oluyordum. Hiçliği andıran gözleri bana kendimi kör hissettiriyordu. Orada duygular vardı ama okuyamayacağım kadar silik oluyordu. Gördüğüm hiçbir şey yoktu. Gördüğüm şey hiçbir şeydi.
Gözleri öyle siyahtı ki göz bebekleri güçlükle siyahlığın içinde varlığını gösterebiliyordu. Sanki ruhunda barındırdığı siyah dumanlar göz bebeğini korumak için etrafını sarmış, onu görünmez kılmıştı. Yutmamış, yok etmemişti. Etrafını koruyucu bir kalkan gibi sarmıştı.
Bir kez daha "Burada ne yapıyorsun?" diye sorduğunda sesi daha derinden gelmişti. İşaret parmağıyla başparmağı arasında hâlâ kulak memesini tutuyordu. Bunu fark eder etmez elini kulak memesinden çekti. Elinin ani hareketi gözlerimin radarına takılınca kaşlarını daha çok çattı. Ellerini yatağa bastırıp doğruldu. Bana döndüğünde pencereden sızan ay ışığının altında parlayan esmer teninde, teninden daha koyu neredeyse gözleri kadar siyah bir iz fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TILSIM VE SİS
Fantasy"Kime, nasıl bir kötülük yaptın da kollarıma düştün?" Büyük Cadı Avı'nda yakalanan Larina; ailesiyle birlikte yanmak üzereyken kendini yabancı bir evrende, bir yabancının kollarında bulur. Kollarına düştüğü yabancı; yıkılmış Artevi Krallığının saklı...