Bölüm-2

71 8 0
                                    



Mezun olmamıza üç gün kala rektörümüz dokuzumuzu odasına çağırdı.
Bu bizim için gerçekten büyük bir sürpriz oldu. Onun odasına doğru giderken heyecandan aramızda sık sık yaptığımız şakaları bile unutmuştuk. Kapıyı çaldık ve içeriye girdik.

Üniversite Rektörü Profesör Nam Seok-Hun kısa boylu, şirin suratlı yaşlıca bir beydi. Dokuzumuza tek tek baktı ve gülümsedi. "Değerli öğrencilerimiz öncelikle hepinizi tek tek tebrik ediyorum. Bunun yanında en önemlisi Moda tasarımcısı olarak büyük başarılara imza atacağınıza inanıyor olmam," dedikten sonra yüzü ciddileşti. Sözlerine daha tok bir sesle devam etti. "Cumartesi günü sabah saat 10.00'da toplantı odasına gelmenizi rica edecektim. Geleceğiniz açısından oldukça önemli bir görüşmeye katılacaksınız. Yalnız bunu en yakınınıza dahi söylemeyin çünkü gizli bir toplantı olacak. Bu görüşmede başınızda danışman öğretim görevliniz Bayan Kim olacaktır. Gizlilik konusu çok önemli ayrıca bu odadan çıktığınızda arkadaşlarınız sizi sıkıştırıp neden çağırdığımı öğrenmek isteyeceklerdir. Onlara mezun olduğunuz için sizi kutladığımı söylersiniz," dedi.
Profesörün yanından ayrılırken şaşkınlıktan konuşamıyorduk bile...

Cumartesi sabahı saat 10.00'da hepimiz toplantı odasında heyecan içinde beklemeye başladık. Toplantı odası çok büyük değildi, masanın çevresindeki koltuklara oturduğumuz sırada öğretim görevlimiz Bayan Kim içeri girdi. "Bayanlar, Baylar sizler artık birer moda tasarımcısınız, sizlerle büyük gurur duyuyorum. Dört yıllık başarınızı taçlandırmanız için size bir görev verilecek. Bu görev ekip çalışması olmayacak, bireysel olarak çalışacaksınız," dedi.
En sabırsız ve gurubumuzun içinde en yakışıklı olan arkadaşımız Kang Baek-Hyun hemen söze girdi. "Görev verilecek dediniz, bu görev mezuniyetimizi etkileyecek mi?" diye sordu.
"Hayır. Mezuniyetinizi değil ama geleceğinizi etkileyecek, bundan emin olabilirsiniz. Bir de burada size anlatılanları kimseye anlatmayacaksınız. Gizlilik çok önemli," dediği sırada kapı açılmış içeri oldukça yakışıklı ve havalı genç bir adam girmişti. Uzun boyuyla orantılı büyük adımları adeta koca salonu ufaltmıştı. Saçları gibi siyah ve iri gözleri baktığı yerin altını görecek kadar tehlikeli gelmişti nedense bana. Bu bakışları bir yerlerden tanıdığıma emindim. Nereden tanıyorum diye düşünürken sınıf arkadaşlarımın fısıldaşmalarını duydum. "Andy!" Ardından hepsi oturdukları koltuklardan kalkmışlardı.
"Hadi canım," dememek için ağzımı sımsıkı kapattım. Ben de arkadaşlarım gibi yerimden kalktım.

Baek-Hyun kafasını kulağıma yaklaştırdı. "Lee Min-Su'nun hayranlık ötesi duygular beslediği şarkıcı, oyuncu ve söz yazarı," diye fısıldadı.
"Onun buraya geleceğini bilse kesin okulu birincilikle bitirmek için elinden geleni hatta gelmeyenini bile yapardı. Şimdi öğrense kesin birimizi öldürüp yerimize geçer."
Baek-Hyun bana göz kırptı, "Potansiyel ölen kişi de sen olurdun. Onunki hayranlık değil hastalık."
Diğer yanımda duran arkadaşımız Thomas fısıldaşmamızı duymuştu. Lee Min-Su' yu o da iyi tanıyordu, ufak bir kahkaha attı.
Andy'nin bakışlarını üzerimizde hissettiğimiz için Baek-Hyun hemen geri çekildi. Dikkatimizi gelen kişiye çevirdik.
"Selam gençler, kendimi tanıtmama gerek var mı?" diye soran melodik sesteki özgüven bir an bana itici gelmişti. "Şarkıcı ve oyuncunun yanına ukalayı da eklemek lazım," diye düşünürken arkadaşlarımızdan "Hayır, sen bizim kalbimizsin, idolümsün..." gibi laflar gelmişti. O da öğretim görevlimize dönüp bir şeyler sorduktan sonra hiç istifini bozmadan masanın en başındaki koltuğa oturdu. Bayan Kim ona saygıyla selam verdi ve yanındaki boş sandalyeye oturdu.
Andy "Oldukça büyük bir proje konusunda sizlerle konuşacaktım. Öğretmeniniz Bayan Kim sizleri gizlilik konusunda uyardığını söyledi. Bu konuyu tekrardan konuşmamıza gerek olmadığını düşünüyorum," demesiyle birlikte hızlıca oturduğu yerden kalktı ve tahtanın yanına geçip kalemi eline aldı.
"Sizden istediğim anlatacağım hikâyeyi hiç soru sormadan dinlemeniz, daha sonra ne istediğimi söyleyeceğim," dedikten sonra hepimize tek tek baktı. Öğretim görevlimiz Bayan Kim'e yeniden döndü. "Sanırım gelmeyenler var biraz daha bekleyebiliriz."
"Yok bu seneki mezunlarımız bu kadar maalesef, devam edin lütfen."
"Pekâlâ o zaman başlayalım...Başlamadan önce aramızda başka ülkelerden arkadaşlar olduğu için anlatacağım hikayenin dönemiyle ilgili kısa bir bilgilendirme yapayım," dediğinde itiraz sesleri yükselmeye başlamıştı.
Andy gözlerine ulaşmayan hafif bir gülümsemeyle hepimize tek tek baktı. "Tarih bizim geçmişten ders alıp aynı hataları yapmamızı engeller arkadaşlar. Onun için tarihi ne kadar iyi bilirsek geleceğe daha sağlam adımlarla ilerleriz," dedikten sonra bir müddet sessizce bekledi.
"İtirazınız olmadığına göre devam ediyorum...Ülkemiz ile Japonya arasında imzalanan ve Kore İmparatoru'nun tüm yetkilerinden feragat ettiğini belirten anlaşmanın ardından Japonya, 29 Ağustos 1910 yılında ülkemizi ilhak etti. Kore'nin işgali 35 yıl sürdü. O dönemin acılarını dile getirmek istemiyorum çünkü düşündükçe canım yanıyor ama en çok acıyı kadınlarımızın ve çocuklarımızın çektiğini söylemeden geçemeyeceğim... 1940 senesinde Kore Geçici Hükümeti, Mançurya bölgesindeki bağımsızlık birlikleriyle dağılmış olan silahlı mücadele örgütlerini toplayıp Kore Bağımsızlık Ordusu'nu kurmuştur. Ve aynı sene Japonya'ya savaş ilan ettikten sonra, müttefik kuvvetlerle birleşerek Hindistan ve Myanmar'la birlikte savaşmıştır. ABD ile ittifak kurarak yurtiçi operasyonlarına hazırlanmak için Kore gençleri özel askeri eğitim almışlardır. 15 Ağustos 1945 tarihinde Korelilerin ısrarcı bağımsızlık mücadeleleri, İkinci Dünya Savaşı'nda müttefik birliklerin zaferi sayesinde Kore Yarımadasının bağımsızlığına kavuşmasıyla sonuçlanmıştır. Japon ordusunu silahsızlaştırmak için ABD ve Sovyet ordusunun 38.paralelin güneyi ve kuzeyine konuşlanmasıyla Kore Yarımadası kuzey ve güney olarak ikiye bölünmüştür," dedikten sonra kısa bir süre susan Andy bakışlarını dikkatle dinlemekte olan öğrencilerin üzerinde dolaştırdı.
Tekrar söze başladığında sesi hafif boğuk çıkıyordu. "Size anlatacağım hikâye 1940-1945 yılları arasında Seul'da geçiyor. Yan yana evlerde yaşayan iş ortağı ve yakın dost iki aile var. Bir ailenin bir kızı ve ondan bir yaş küçük oğlu var, diğer ailenin ise bir oğlu var. Çocukluklarından itibaren kardeş gibi yetişmiş üç genç. İsimlerini biz bulalım, böylece hikâyenin içine daha rahat girebilirsiniz. Sizce isimleri ne olsun?" diye sorduktan sonra sınıftan bir erkek arkadaşımızı gösterdi. "Adın ne?" "Park Min..." daha çocuk tam ismini söyleyemeden, "Tamam iki kardeşten erkek olanın adı Min olsun," sonra bana döndü. "Senin adın ne?" diye sordu. "Ada," dedim.
"Nerelisin Ada?"
"Türküm ve İstanbulluyum."

GELİNLİKTEKİ SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin